Martı Eylül 2014 Sayı 44 | Page 121

Martı Eylül 2014 Babam da eski bir tamirci olduğu için sanayi bölgesinde şehrin en güzel tatlarını bulmanın mümkün olduğunu biliyordum. Levent Oto Sanayi’de Köfteci Pala’nın köftelerini başka hiç bir yerde mümkün değildi. Ama bu sanayide köfte yerine daha özel bir şeyin beklediğinden emindim ki az sonra öğrendik: Öğle yemeğimiz gazel eti. Kasap dükkanının önüne serpilmiş 3-4 masadan birine oturduk. İlk önce kova, bir tas sıcak su ve sabun ile ellerimizi yıkadık oturduğumuz masada. Çatal bıçak kullanılmıyordu mekanda, o yüzden ellerimizi iyice yıkadık. Sonrasında ise elinde koca bir etle geldi kasap. Ekmek kesme tahtasında eti bir güzel parçaladıktan sonra kenarına bir avuç tuz döktü. Yanında ise salata ve ugali var (fotoğrafta ekmek içi gibi olan beyaz şey). Ugali mısır unu, su ve yağ ile hazırlanan doyurucu bir katık. Özellikle Doğu Afrika sofralarında illaki bulunuyormuş. Gazelin etinden öte ciğeri inanılmaz bir tat. Hayatımda yediğim en güzel etti diyebilirim. Bizim yüzümüzü buruştura buruştura yiyeceğimiz tahmin ediyorlardı sanırım ki biz de parmaklarımızı yalayarak ağzımız dolu dolu yiyince onların hoşuna gitti. Paylaştığımız tatlar paylaştığımız duyguları daha da pekiştirince masanın sinerjisi bir anda 100e katlandı... Ben tabi hemen misyonerlik görevimi yerine getirip Beşiktaş marşlarını öğrettim sofra arkadaşlarımıza. Artık onlarda birer Beşiktaş taraftarı! Sonunda ise biz “Beşiktaşım Oley” şarkısını söylerken diğer masalar bize bakıp gülüyordu. Yan masadaki şapkalı amca da kafasını sallayarak ritmimize eşlik ediyordu yemeğini yerken. Ekmek tahtasında ufak bir tane dahi bırakmadan bitirdikten sonra yemeğimizi parmaklarımızı iyice yaladık, sonrasında ise ilk başa gelen kova, sabun ve sıcak su tekar geldi. Tahmin edeceğiniz üzere hesap normal bir turistik lokantada gelecek ücretin 10da 1i kadardı. Hep sevmişimdir sanayi ortamını ve sanayide yemek yiyen insanları! 121