Ma première publication PersPective39-Yuksek | Page 69

için harekete geçmeyen Oblomov dış dünyayla bağını neredeyse koparmış hale geldi . İstedi , düşündü ama hep erteledi . Yani kahramanımızın hayat felsefesi “ Bugün üşeniyorum , öyleyse yarın ” dı .
Düşünmekten kendini alıkoyamayan , ancak uygulamaya gelince bahaneler uydurup sıyrılan İlya İlyiç Oblomov ’ un varoluş trajedisini okurken kurtarıcının hep “ aşk ” olabileceğini düşündüm . Oblomov ’ un Olgayla tanıştığı bölüm bu yüzden çok heyecanlandırdı beni . Fakat Oblomov ’ un hali , birini sevmesine izin vermiyordu . Sevmeye bile üşeniyordu . Bağlılık , sorumluluk , fedakarlık ; bunlar onun lügatında yoktu . Bu nedenle Oblomov Olga hikayesi “ Aşk hayat bulacaksa şefkatle yetinmez , onun için bir şey yapmak gerekir ” sözüyle noktalandı . Ölü toprağı aşk da atamadı İlya İlyiç ’ in üzerinden . Küçüklüğünden itibaren tembelliğe alışmış , çorabını bile kendisi giymeyen birinin “ sevgi neydi , sevgi emekti ” sözüyle ilerlemesini beklemek zaten saçmaydı belki de bilemiyorum . Ama entelektüel olarak niteleyebileceğim birinin , hayata katacağı çok şey varken Oblomovluk hırkasını çıkartmamakta direnmesi beni biraz hayal kırıklığına uğrattı .
Gonçarov ’ un romanını kasıtlı bir şekilde uzatıp 598 sayfada tamamlamasını okurları arasındaki Oblomov ’ ları elemek istemesine bağlıyorum . Zira günümüzdeki Oblomov ’ lar , 598 sayfaya dikkatini verebilecek iradeye ve inanca sahip değil bana kalırsa . Rusya , değişim dönemine ayak uydurup Oblomovluktan
sıyrılabildi mi bilmiyorum , fakat benim düşüncem Avrupalılaşma yolunda olan doğulu milletlerde Oblomovluğun kolay kolay ruhtan çıkamayacağı yönünde . Buna bağlı olarak , Oblomovluğun çağımızın toplumsal hastalığı haline geldiğini söyleyebilirim . Bizim toplumumuzda da olup bitene kayıtsız kalan , düşünen ama uygulamayan insan sayısı maalesef günden güne artıyor . İçinde bulundukları durumdan memnun olmayan aynı zamanda geleceğe dair umutları da tükenmeye başlayan pek çok insan zamanla ataletin esiri haline geliyor , hırkasını giyip kendi konfor alanına çekiliyor .
Gonçarov yazdığı Oblomov adlı roman , adeta zamanın her şeyi değiştirebileceği düşüncesine meydan okuyor ve zamanın Oblomov ’ ları değiştiremediğini , Oblomov ’ ların tükenmediğini , hayatın her alanında görüyoruz . Hatta çok uzaklaşmaya gerek kalmadan biraz içimize döndüğümüzde kendi ruhumuzda yakalıyoruz o atalet ve kayıtsızlık duygusunu . Kitabı okurken bir yandan sinirlenip bir yandan taktığımız maskeyi çıkartıp içimizdeki Oblomov ’ la buluşuyoruz . Ya da çok yakın bir arkadaşımızla konuşuyormuş gibi hissediyoruz .
İçinde bulunduğumuz toplumun bir ürünü olmakla kalmıyor bazen kurbanı da olabiliyoruz . Özellikle gösterilen çabanın geri dönüşünün olmayacağı öngörüleriyle dolu , anlamsızlığın ve umutsuzluğun baş gösterdiği bir çağın tam ortasındayken Oblomov hırkasına sarılmak
hepimizin ilk tercihi olabiliyor çoğu zaman . Fakat bizi bu hale getiren sistemi ya da toplumu suçlayıp bir kenara çekilmek , Oblomov ’ luğun ta kendisi olur ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla devam edersek batının dinamiğinin esiri olmaktan bir adım bile uzaklaşamayız . Hem ne demiş Barış Bıçakçı “ Hareket etmezsen , acı üzerinde birikir .”
Bu dünyanın Oblomovluğa daha fazla takatinin kaldığını düşünmüyorum . Bu nedenle , hepimiz için , çok düşünen , hayal eden ve bunları uygulayan insanların olduğu , Cicero ’ nun “ Yarınlar yorgun ve bezgin insanlara değil , rahatlarını terk edebilen gayretli insanlara aittir ” sözünün kulaklarımızda yankılandığı yeni bir dünya diliyorum . P
KAYNAK
https :// www . insanokur . org / oblomovivan-goncarov /
Kitap : İvan Gonçarov- Oblomov
65