Ma première publication PersPective39-Yuksek | Page 30

28
müş olmaları veyahut doğru zamanda doğru yerde olmak gibi tesadüfi nedenlerle yüksek fiyata satabiliyor . Daha çok sosyal hayat etkili tabii . Ve Türkiye ’ de şöyle bir şey var , çoğu koleksiyoner figür , mizah ve komiklik seviyor . Bir de birbirlerinin aldığı sanatçılara daha eğilimliler . Mesela bir koleksiyoner bir sanatçıyı topluyorsa bir başkası da aynısını toplamaya çalışıyor . Yani birbirleriyle de iletişim halindeler . Tabii dünyada böyle bir şey yok . Koleksiyonerler daha çok orijinal , bilinmedik şeylerin peşine düşerler .
P .: Peki sizce sanatın hayatı idame ettirmek için yapılması eserin niteliğini etkiler mi ?
A . E .: Tabii ki . Yaptığınız iş çok beğenildiği ve satıldığı zaman , ona takılıp kalırsınız . İyi olmasa da dışarıdan talep varsa hep o işi yapmaya başlarsınız . Bunu reddedebilmek iyi bir sanatçı olmayı gerektirir . Hele genç yaşta belirli bir stilin çok beğenilmesi ve bu stilde devam etmek bir sanatçı için iyi bir şey değil .
P .: Bu dediklerinizle ilişkili olarak bu sektörde var olmak isteyen ve yeni gelişen sanatçılara ne gibi önerilerde bulunursunuz ?
A . E .: Açıkçası , ben bilmiyorum ! Ben Almanya ’ da çeşitli okullarda yıllarca ders verdim ve öğrencilerime bu konuda ne söyleyeceğimi bilemedim . Çünkü iyi bir sanatçı olmak her zaman mali olarak başarılı veya ünlü olmak demek değildir . Bir kere çok çalışmak lazım . Ama açılıştan açılışa koşmak , insanlarla tanışmak , doğru insanların yanında olmak da iyi bir şey . Tabii bu vakit kaybettirici olması yönünden kötü bir şey ama bir taraftan bunun da yardımı oluyor .
P .: Sanki sadece belirli bir ekonomik kesim sanatla ilgileniyormuş gibi hissediliyor .
A . E .: Evet , belirli bir kesim yapıyor çünkü entelektüel olunması lazım ya da sanatın obsesif bir şekilde takip edilmesi lazım . Bunu ben bilemem ama sanata ulaşmak çok zor değil . Sanatı almak zor . Sanatçı olarak yaşamak da çok büyük paralara çok satmıyorsanız zor . Ben yıllarca ders verdim bu nedenle . Ve ders vermenin bana şu faydası oldu : Satmak için uğraşmıyordum .
P .: Biraz da öğretmenlik yanınıza hitap edelim o zaman . Sizin yetiştiğiniz dönemle bugün yetişen sanatçılar arasında nasıl bir fark var ? Eğitimdeki gözlemleriniz nelerdir ?
A . E .: Eğitimde Türkiye ’ de nasıl bir fark var bilmiyorum . Ama tabii ki yeni yeni bir sürü okul açıldı . Eskiden sadece Mimar Sinan vardı . Bir de çok büyük bir fark var : Bizim okuduğumuz dönemde hiçbir yabancı dergi , kitap gelmiyordu . Sizin bunu tahayyül etmeniz bile zor . O durumda sizin sadece hocalarınızın anlattığıyla yetinmeniz gerekiyordu .
P .: Peki bugün yeni yeni yetişen sanatçılardan beğendiğiniz kendinize yakın hissettiğiniz biri var mı ?
A . E .: Meriç Algün , Ezgi Tok ...
Ece : Son olarak okulumuzda da afişlerinin asılı olduğu Whitish serginizle ilgili bizlere neler söylemek istersiniz ?
Türk sanatı aslında soyut bir gelenekten gelmesine rağmen şu anda çağdaş sanatı toplayanlar , sergileyenler ya da çağdaş sanat üzerine kritikler soyut sanat konseptini çözebilmiş değiller .
A . E .: Whitish aslında retrospektif gibi bir sergi . Benim daha önce yaptığım işlerin , o mekâna ve bu döneme uyarlanması gibi . Mesela orada “ pleksiglastan ” diye çok eski bir iş var , o yeniden o mekâna göre yapıldı . Bunun gibi bütün işler Arter ’ de bana verilen alana göre uyarlandı . Whitish adıysa şöyle çıktı : Küratörüm
Emre Baykal ’ la ilk toplantımızda bana beyaz bir sergi tahayyül ettiğini söyledi . Whitish diye bir işim zaten Arter ’ in koleksiyonunda vardı . Hazır malzemeden yapılmış bir iş . Onu koymaya karar verdik ve bütün işler onun etrafında beyaz , solukluk duygusu verecek şekilde oluştu . “ Rahat Köşeler ” diye bir işim vardı mesela , onlar çok canlı renklerdeydi . Onu daha soluk ve ara renklerle tekrar yaptım . Bunun gibi bütün işler değişti . Beş altı tane de yeni iş eklendi . Eskilerle yeniler hep birlikte konuşmaya çalıştılar . Ve bunların özellikle birbirlerinin mekanlarına geçmelerini istedim . Biri bitiyor biri başlıyormuş gibi ... Ve bunu yapan “ Yüz Taş ” oldu . Mekânda kayıyorlarmışçasına ... Orada bir de ses işi var . Burayla , Dolapdere ’ yle ilgili . Buraya ( Dirimart ) kadar olan bütün dükkanları yazdık ve birisi bunu hiç nefes almadan okudu . Ondan sonra bunu dijital bir ses formatına dönüştürdük . Gittiğinizde duyacağınız ses o . Aslında o sesin altında buradaki bir süre sonra “ gentrifikasyon ” a uğrayacak dükkanların ismi var ... P