Ma première publication PersPective39-Yuksek | Page 29

P .: Türkiye ve Almanya arasında mekik dokuduğunuzu biliyoruz . Peki buralarda gördüğünüz takdir ve tepkiler değişiklik gösteriyor mu ?
A . E .: Evet , değişiklik gösteriyor . Türkiye ’ de Almanya ’ ya kıyasla biraz daha az tepki alıyorsunuz . Tam da belirgin bir sınır yok . Bakıyorsunuz Türkiye ’ den birisi çıkıp daha enteresan bir soru sorabiliyor . Tabii , genel olarak baktığınız zaman Almanya ’ da sanat daha fazla konuşuluyor . Örneğin arkadaşlarınızla bir yere gittiğinizde orada birkaç sanatçı varsa devamlı sanat konuşuluyor . Burada benden o kadar çok sergi yapmamı isteyen yok . Ama bir taraftan da burada çok fazla yer de yok . Pek belli değil yani .
P .: Sanatçı kimliğinizi tanımlamak gerekirse kendinizi ulaşılabilir ve anlaşılabilir buluyor musunuz ?
A . E .: Bana çok basit geliyor benim yaptıklarım ama özellikle Türkiye ’ de çok anlaşılabilir olduğumu hissetmiyorum . Türk sanatı aslında soyut bir gelenekten gelmesine rağmen şu anda çağdaş sanatı toplayanlar , sergileyenler ya da çağdaş sanat üzerine kritikler soyut sanat konseptini çözebilmiş değiller . O nedenle anlaşılmaz olduğum düşünülüyor .
P .: O zaman biraz daha sizden bahsedelim . İlk etapta sanata nasıl ilgi duymaya başladınız , ne zaman bir iş olarak yapmaya başladınız ?
Sanatçı olarak yaşamak , çok büyük paralara çok satmıyorsanız zor . Ben yıllarca ders verdim bu nedenle . Ve ders vermenin bana şu faydası oldu : Satmak için uğraşmıyordum .
A . E .: Eskiden beri sanatçı olmak istiyordum . Ortaokulda çok iyi bir sanat öğretmenim vardı : Seniye Taylan . Bize çok malzeme ve olanakla adeta bir sanat tabanı oluşturdu . O zamanlar daha çok bilinçli olmadığım için heykeltıraş olmak istiyordum . Daha sonrasında Akademi ’ ye girdim , orada da çok iyi iki hocam vardı . Orada görüşlerim biraz daha değişti .
P .: Biraz daha eğitim yönünde devam edelim madem . Mimar Sinan Üniversitesi ’ nin size katkıları hakkında neler söyleyebilirsiniz ?
A . E .: Mimar Sinan çok tutucu bir okul , o zaman da öyleydi . Örneğin canlı model gelirdi önümüze , o modelin aynısını yapmaya çalışırdık , büst yapardık vesaire ... Ama dediğim gibi iki tane çok ilerici ve avangart eğitmenle çalıştım . Büyük bir şans bu . Önce Altan Gürman sonra Şadi Çalık ’ la . Eğitimin formatı gereği bu klasik eğitim verilmek zorundaydı . Aldığım sırada çok memnun olmasam da form konusunda , estetik konusunda çok şey öğrendiğimi düşünüyorum .
P .: Biraz çocuklarınız arasından seçmek gibi olacak ama sizce şimdiye kadar sizi en çok yansıtan çalışmanız neydi ?
A . E .: Yani , biraz zor . ( Gülüyor .) Ama belki , öğrencilikten biraz sonra yaptığım “ Uyumlu Çizgiler ” i söyleyebilirim . O bir kırılma noktası olabilir .
P .: Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemeyiz ama sanat eserlerine bir paha biçiliyor . Sizce bunun kriteri nedir ?
A . E .: Bence kriteri yok . Kimi sanatçı çok pahalı kimisi de ucuz . Ama bunun kriteri sosyalize olmakla oluşuyor sanırım . Hangi galeri sizi temsil ediyor vesaire ... Yani yaptığınız işle pek de ilgili değil .
P .: Biraz “ marka ” ile mi ilgili ?
A . E .: Marka gibi evet ama markalarda hep bir kalite vardır . Örneğin çok iyi sanatçıların çok ucuz fiyata sattıklarını biliyorum . Buna karşılık çok da iyi sayılamayacak sanatçılar sosyal hayatları , iyi bir galeriye düş-
27