Ma première publication a2019-2130-PerpectiveDergiSayi38 | Page 52

48
den bu platformu kullanmıyorsunuz ? Üstüne üstlük okuma yazma bilemeyen adam nasıl okuyacak ? Ona yazık değil mi ? Sırf bir şey bilmiyor diye dışlamak yakışır mı ? Sırf bir fikriniz var diye bunu basıp para kazanmanız ne kadar doğru ? Bizce değil . Bir dergiye verseniz o bassa daha mantıklı .
Sokakta bağırma konseptine geri dönecek olursak , o da oldukça rahat ve maliyetsiz . Sadece bir ağzınız olması gerekiyor veya ağzı olan birisi bulmanız gerekiyor . Aktarmak istediğiniz aktarımı bahsi geçmiş kişi aracılığıyla sokak platformundan rahatlıkla duyurabilirsiniz . Neden insanları bir şeyler okumaya zorluyorsunuz ? Neden fikrinizi entelektüel temellere oturtmaya çalışıyorsunuz ? Bir fikir , Aydınlı için ne kadar fikirse , Karanlı için de o kadar fikirdir . Binaenaleyh fikirler göl değildir . Lütfen , fikirlerinizi yazı yoluyla dile getirmekten vazgeçseydiniz .
Biz “ biz ” diyoruz , ama bu sizin “ ben ” demenizi engellememeliydi .
Bir fikir belirtmek için kitleleşmek zorunda değildiniz . Kitleleşerek oluşturmuş olduğunuz ekibi kıskanmış olabiliriz , ama bu size gözümüze sokma hakkını vermez . Bunun yanında , mahalle kavgasına gider gibi , adam toplarcasına , kendinizi kalabalık göstermek adına “ biz ” eklemini kullanarak konuşmuş olmanız o kadar da korkutucu
değil . Hem niye toplu bir şekilde fikrinizi aktarma ihtiyacı hissettiniz ki ? Gayet tek kişi söylese de etkili olurdu . “ Ben ” eklemini kullanmak bu kadar zor muydu ? Yani tamam : yazılan yazılmış , okuyan okumuş , çizen çizmiş , basen basmış , üşenen üşümüş , kangren altmış , e parmak da kolmuş ; ama yine de biz “ ben ” demenizi tercih ederdik . Biz “ biz ” diyoruz , ama bu sizin “ ben ” demenizi engellememeliydi . Biz örnek alınacak insanlar değiliz . Öyle olsak musluktan su içerdik . Bunu başaran insanlara çok imreniriz . Hele bunu başarmış insanlara daha çok imrenirdik . Genel olarak imrenmeye karşı , sevme şeklinde kendini gösteren bir eğimimiz var . Ona rağmen kitleleşmeye eğilmiyor isek , bu konuda haklıyızdır . Her şey bir kenara , şallar güzel enstrümanlardır .
Şimdi manifesto dediğin , öyle her şeye yazılmaz . Adabı vardır manifestonun , soğuk suyla içilir . Dertlenmek için yazılmaz , neşe için hele hiç yazılmaz . Bu doğrultuda her konunun manifestosu olmaz . Ciddi bir müessese olan manifesto yazma süreci bir fikir beyan etmek zorunda değildir , hatta fikir beyan etmemesi tercih edilesidir . Yaptığımız araştırmalar sonucu , bu kalitede yazılmış olan çok sınırlı sayıda metne denk geldik . Manifestoların olmaması gerektiğini düşünen bizler bile , SCUM adlı manifestoyu desteklemenin eşiğinden dönmüş bulunmaktayız . Andy Warhol ’ dan imza almaya çalışan bir kadının hikayesini anlatan bu manifesto , büyük bir derinliğe sahiptir ve aynı zamanda Türk edebiyatının ilk psikolojik romanıdır . Türk psikolojik romanlar , manifestoların bir alt türüdür . Bu alt türün diğer ünlü örnekleri arasında ; Yeni Gine Klasisizmi , Kırmızı Bir Top , Kendini Bilmez Ayı ve Ayna , Çatırdayan Ütü , Ege ve Tasarruflu Ampul ( 4 . Baskı önsözü ), 10 ’ lu Priz Kullanım Kılavuzu ve İbrahim Müteferrika ’ nın Dünyası bulunmaktadır . Varmak istediğimiz sonuç , manifestoların konu seçimlerinin ve yazım biçimlerinin sinemaya uyarlanabilecek olmasının esasiyetidir .