Ma première publication a2019-2130-PerpectiveDergiSayi38 | Page 31

senaryolar için de motivasyon kaynağı olur . Geçmişe yaptığı yolculuklarda bir süre sonra yazdığı romanı geliştirmeye odaklanır ve bu onun geçmişte hapsolmasına engel olur . Anılarındaki bir hayal onu yaşadığı zamana bağlar , geri getirir .
Evet , 20 ’ lerdeki yaşantı onu büyüler , ona rüyalarını yaşama fırsatı verir çünkü altın çağın bir parçası olabilmek bambaşka bir deneyimdir onun için . Ama başka bir rüyası , büyük bir yazar olmak , balonunun ipidir . Çocukluğu , çocukken oluşturduğu bu hayali sımsıkı tutar ve balonun bulutlara uçmasına , yani sonsuzluğa dek kaybolmasına izin vermez . Hayatının geri kalanını 1920 ’ lerde yaşarsa asla 21 . yüzyılın en büyük yazarlarından olamaz , sadece 1920lerin Paris ’ inde bir gözlemci olur , bulutların arasında kaybolur . Gil ’ in yaşadığı bireysel nostalji , bugününü kurtarır .
Tarihi nostaljinin öznelliğine de odaklanan film , Adriana karakterinin serüveniyle bunu açıkça gösterir . Gil için 1920 ’ lerin Paris ’ i olan “ Altın Çağ ”, Adriana için ondan da geçmiş bir tarih olan 1800 ’ lerin sonu , fin de siecle zamanlarıdır . Adriana 20 ’ lerin olağanından kurtulmak için fin de siecle ’ e seyahat etmek ister ve giderler . Adriana ’ yı büyüleyen o dünya , Gil için o kadar olağandışı değildir ; 20 ’ lerin Fransa ’ sından pek bir farkı yoktur . Farklı bir zamandır elbet ama Adriana ’ nın gözünde bu kadar farklı ve 20 ’ lere göre daha etkileyici gözükmesini garipser .
O zamana gittiklerinde tanıştıkları insanlar da daha da eski zamanların “ Altın Çağ ” olduğunu söylerler . Asla bitmeyen bir kaçış gibi adeta . Tam olarak bu sahnede hem biz izleyiciler hem Gil asıl durumu anlarız : “ Nostalji , inkârdır . Acı veren bir bugünün inkârı . Bu inkâra Altın Çağ deriz , başka bir zaman diliminin yaşanmakta olan zamandan daha ilgi çekici olması gibi hata dolu bir kavram . Şu an ile baş etmeyi beceremeyen insanların romantik hayal gücündeki bir kusurdan ibaret .”
Geçmişte yaşamaya olan hevesi , ona şimdiki zamandaki problemlerinden kurtulması için yardımcı olur .
maktansa Gil son kez kendi zamanına döner ve her akşam bindiği faytona veda eder . Romanını yazmaya yoğunlaşır .
Gil ’ in gündelik hayatında yaşadığı sorunlar bize filmin başında yansıtılır ; nişanlısıyla anlaşamaz , çevresindeki insanlarla aynı zevklere sahip değildir , yaptığı işten memnun değildir . Ama bu sorunları düzeltmeye çalışmaktansa hep göz yummaya çalışır , varlıklarını kabul edip acı çeker . Filmin geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki gelgitli düzeninde 21 . yüzyıl Fransa ’ sında geçen her sahne izleyiciyi irite etmek için vardır adeta . Ya nişanlısı bir şeyden şikâyet eder ya müstakbel kayınvalidesi huysuzlanır ya da nişanlısının arkadaşı bir konuda bilmişlik taslar . Geçmişte geçen sahneleri iple çeker insan . O renkli görüntüleri ve sanatsal diyalogları . İzleyenler de şimdiki zamandan sıkılır , yaşamadığı bir geçmişi arzular .
Film ilerledikçe geçmişteki yaşamın da pek bir farkı olmadığını izleyici de anlar , bu sahneler de olağanlaşır . Zamanla
bu nostalji etkisi Gil ’ de söndüğü gibi perdenin karşısında oturan bizlerde de söner . Biz de filmin serüveni mayhoş bir his bırakırken Gil ’ in etkilenişine şahit oluruz . Bu nostaljik yolculuk onu güçlendirir . Geçmişe yaptığı yolculukta gördükleri onu değiştirir , cesaret verir . Nişanlısıyla ayrılmasını , işini istediği şekilde yapmaya başlamasını sağlar . Geçmişte yaşamaya olan hevesi ona şimdiki zamandaki problemlerinden kurtulması için yardımcı olur .
Aslında film boyunca özünü arayan ve belki de hikâyenin başında bulamayacağını kabullenmiş olarak karşılaştığımız Gil , geçmişe yaptığı yolculuklarda kendini orada daha kolay bulabileceğine inanır ; kendisini rahat hissettiği bir çevrede , onu hep büyülemiş insanların yanında ve Paris gibi bir şehirde olmak istediği kişi olmasının daha kolay olabileceğini düşünür . Bu yolculuklarla kendini geliştirir ve istediklerini yapabilmek için geçmişte değil , kendi zamanında olması gerektiğini fark eder ve bu amacına daha da yaklaşmış olarak bize anlatılan hikâyenin sonuna gelir .
Son sahnede istediği hayata doğru büyük bir adım atarak serüveninin çemberini tamamlamış kahramanımız havası kararmış bir Paris ’ te manzarayı izler . Önceden tanıştığı bir kızla konuşurken yağmur yağmaya başlar . Gil de kız da yağmuru dert etmez , birlikte yavaşça uzaklaşırlar ve yağmurdaki Paris manzarasıyla baş başa kalırız . Şehrin romantik yapısına bir başka tat verir bu yağmur ; size belki olmuş belki olmamış anılarınızı hatırlatır . “ Paris , yağmurda en güzeldir .” P
29
Gil ’ in hayatında yaşadığı sorunlar onu nostaljiye iter . Bir kurtuluş olarak görür eski zamanları ve sundukları hayatı , ama değildir . Olağandışı değildir , sadece farklı bir olağandır . Alıştıktan sonra yine aynı tekdüzelik ve kaçma isteğini verecektir . 21 . yüzyıldan kaç-