Ma première publication a2019-2130-PerpectiveDergiSayi38 | Page 17

de . Mutsuzluğumuzun en basit örneği ; sokakta yürürken gülümsemiyoruz artık . En son ne zaman sokakta başı dik , gülümseyerek , “ ölüm kalım meselesi bir yere hızlıca yetişmem lazım ” edasında yürümeyen birilerini gördün sevgili okur ? Oysa telefonu açtığımız anda herkes şen şakrak , herkes sonsuz kahkaha içerisinde . Belki birbirimize mutlu olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyoruz fotoğraflarla . Neden gerçek hayatı tercih edelim ki o zaman , bizi mutsuz ediyorsa ? Neden her gün kütüphanede sessiz sakin , karanlık bir ortamda ders çalışan somurtkan öğrencileri , YouTube ’ da bizim yaşayamadığımız “ hayalleri yaşayan ” insanlara tercih edelim ki ? Neden geceleri yediğimiz öğrenci evi salçalı makarnaları “ Dünyanın en pahalı bifteğini yedim ” videolarına tercih edelim ki ?
İşte Black Mirror ’ da tam olarak bu bağımlılık ve korku konularını , daha nicelerini , nice tehlikeleri ele alıyor . Her bölüm ayrı , ama bir o kadar da bağlı . Her bölüm , gerçek hayattan kesitler ele alıyor ve hepsinde kendimizi buluyor , belki de içimizde olduğunu fark etmediğimiz yanlarımızı keşfediyoruz . Sokakta yürürken kavga gördüğümüz , gürültü duyduğumuz zaman , yaptığımız işi bırakıp yardım etmek yerine , ne olduğunu bile anlamaya çalışmadan anında kayıt düğmesine basıyoruz . Bizi biz yapan şeyden gitgide uzaklaşıyoruz . Bizi insan yapan şeyden git gide uzak kalıyoruz .
O kadar takıntılı hale gelmiş durumdayız ki , “ Kim nerede ?, ne zaman , neyi paylaşmış ? Kiminle gitmiş ? Fotoğrafta oynama var mı ? Benimki
kaç beğeni almış ?” bütün bu sorulara anında cevap arıyoruz . Her zaman elimizin altında olduğu için de , aklımıza gelen her şeyi anında bulabiliyoruz . Sonra da kendimize neden eski sevgilimizi atlatamadığımızı soruyoruz mesela . Çünkü her gün onları takip edecek bir mecraya sahibiz . Biriyle yeni tanışmışız mesela . Daha ilk randevuya bile çıkmamışız . Belki de bir sene içinde , uzun uzun hikâyelerle öğrenebileceğimiz keyifli anıları , arkadaşlarımızla toplanıp derin bir “ stalk ” yaptıktan sonra sadece yarım saat içerisinde silip yutuyoruz . E sonrasında bize bu bilgileri asıl anlatması gereken kişi anlattığında “ A öyle mi ne güzel ” diye şaşıralım şaşırabilirsek .
Teknolojinin hayatımızdaki kaçınılmaz yerini hepimiz kuşkusuz farkındayız . Türkiye ’ de bir insan günde ortalama 7 saatini bilgisayar başında geçiriyor . Sadece bilgisayar , bu rakama telefon veya televizyon dâhil değil . Sevgili okur yanlış anlama ,
Çünkü olumsuz geri dönüşler almak , hiçbir geri dönüş almamaktan daha iyi geliyor .
yaptığımızın şeyin yanlışlığını veya doğruluğunu savunmuyorum . Ne yanlışı ne de doğrusu olduğuna inanıyorum çünkü . Teknoloji ile birlikte büyümeyi öğrenmeliyiz , tıpkı onsuz yaşamayı bilmemiz gerektiği gibi . Onunla ne kadar sıkı bağlar kurarsak , bizi uzun yolda o kadar acıtabilir . Toksik bir ilişki gibi düşünsek pek de yanlış olmayabilir belki de . Bazen telefonları ve bilgisayarları kenara bırakmamız gerekiyor . Tabii sevgili okur , işin an itibariyle benim için en komik yani , sana bunları bilgisayarda yazıya döküyor oluşum …
Geçenlerde bir test çözmüştüm , telefonum olmadan kaç gün dayanabilirim diye . Genel olarak teknoloji değil , sadece telefonum . Bırak günü , birkaç saat bile dayanamayacağım ortaya çıktı . Ben de karar verdim , kendimi tutabildiğim kadar tutacaktım . İstediğin kadar sosyal medyaya girme , insanların fotoğraflarına “ like ” atma veya “ yakıyorsun ” gibi yorumlar yazma … Elinde sonunda sahne gene aynı sahne olarak kalıyor : arkadaşlarınla bir masanın etrafında oturuyorsunuz , önünüzde içkileriniz belki , belki de yemekleriniz , ama elinizde o telefonlar ve birkaç dakikalığına olsa bile derin bir sessizlik … P
KAYNAK
www . pastemagazine . com
www . theguardian . com
www . theodysseyonline . com
www . itstimetologoff . com
15