Ma première publication a2019-2130-PerpectiveDergiSayi38 | Page 30

DDosya

PARİS ’ TE YAĞMURLU BİR GECE “ Açlık , anılarımızdır .” -Ernest Hemingway , Paris Bir Şenliktir

Tolga Kırkalı tkirkali @ gsuik . co
28

Olağanımız dışında yaşadıklarımız , bize dündeki benzerlerini hatırlatır . Eşleştiririz . Dünü o anda tekrar yaşarız . Deja vu gibi değil , farklı bir an olduğunu biliriz ama gördüklerimiz , düşündüklerimiz şimdiki zamanda değildir . Gün ışığında birkaç saniyeliğine uykuya dalarız . Gerçekten kaçıp hayalde yaşar , hayal bittiğinde de gerçekten sıkılırız .

Yağmur yağdığında olur mesela . Her gün gördüğünüz o bina bir anda yağmurla bir başka görünür . Renklidir , derindir . Çocukluğunuzda gördüğünüz o büyük bina gibi kokar . O zamanı hatırlatır durduk yere ; o günlerdeki mutluluğunuzu , karşı komşunun beyaz köpeğinin sevimliliğini , nohut yemeğine olan sebepsiz sevginizi . Sonra uyanıp karşınızdaki binaya bakakaldığınızı hatırlarsınız , moral bozucudur . Bir yağmur yağdı diye geçmişe döner , bugünü unutursunuz .
Anılarındaki bir hayal onu yaşadığı zamana bağlar , geri getirir .
Woody Allen da Paris ’ te Gece Yarısı filminde bundan faydalanır . Film , Paris kareleriyle başlar . Ara sokakları , görülmesi gereken yerleri , telaşlı insanları ; olağan Paris manzaraları ve yağmur . Şehrin romantik yapısına bir başka tat verir bu yağmur , size belki olmuş belki olmamış anılarınızı hatırlatır . Filmin anlatacak olduğu konuyu yaşatarak söyler : nostaljiyi .
Film , Gil adında bir Hollywood senaryo yazarının nişanlısıyla evlenmeden önce Paris ’ e yaptıkları geziyi anlatır . Yağmurun bu nostaljik etkisine Gil de değinir :
“ Bu şehrin yağmurda ne kadar büyüleyici olacağını düşünebiliyor musun ? 20 ’ lerdeki halini hayal etsene . 20lerin Paris ’ i , yağmur altında . Sanatçılar ve yazarlar !” Gil ’ in hayal dünyasında yaşadığı gerçekliği filmin hemen başlarında olan bu replikle kolayca anlarız .
Paris ’ e olan aşkı Gil ’ i gece vakti sokaklarını gezmek üzere tek başına dışarı çıkmaya iter ve gizemli bir faytonla , gizemli bir yolla , hep yaşamayı hayal ettiği 20lerin Paris ’ ine varır . İdolleri Hemingway ’ le , Scott ve Zelda Fitzgerald ’ la , Dali ’ yle , hayatının aşkı olduğunu düşündüğü Adriana ’ yla tanışır . Her akşam faytonu beklemeye başlar , yanında yazdığı romanı da götürüp zamanın yazarlarından fikirlerini ister , Adriana ’ yla zaman geçirir ; hep istemiş olduğu geçmişi yaşamak üzere her akşam şimdiki zamanından kaçar . 20lerin Fransa ’ sına kaçmadığı gündüz vakitlerindeyse o zamanları hayal eder ; akşam gittiğinde Gertrude Stein ’ ın ona vereceği tavsiyeleri , Adriana ’ yı . Geçmişin güzelliği ona acı çektirir . Kelimenin tam anlamıyla bir nostalji yaşar .
Filmde ağırlıkla gördüğümüz geçmişte yaşama isteği bazı psikologlar tarafından “ tarihi nostalji ” diye adlandırılır . Bu istek Gil ’ i hayal dünyasının derinlerine itmekteyken onun bu denizde boğulmasını önleyense yine nostalji etkisidir . “ Bireysel nostalji ” kişinin kendi anılarını hatırlayarak yaşadığı acı çekme biçimidir ve filmde o kadar göze batmadan aktif bir rol oynar . Gil hep yaşadığı zamanın ünlü yazarlarından olmak istemiştir , küçüklük hayali gibi . Yıllar sonra insanların onu döneminin Hemingway ’ i sayması onun için hep olağandışı bir düşünce ve yazdığı