Kültürhane Menü- #Evdekal Sayısı Kültürhane Menü- #Evdekal sayısı | Page 16
CARETTA
MEGARON
CORONA GÜNLERİNDE
İTİNAYLA KATLEDİLMİŞ KENT:
MERSİN
KENTE AŞIK OLMAK
Sema Uğurlu Canpolat
Özlem Özgür Arıkan
https://youtu.be/hPcbmDfXyRs
İçinde yaşayan binlerce insanın kendini ha bire yaylasına denizine ormanına attığı bu güzel
kentin şehir hayatı neden bu kadar donuk sahipsiz diye düşünmemek mümkün mü?
Yoğunluğu son 2 seneye yayılan 5 yıllık ÇİTTA maceramız yerelde-
ki ekolojik farkındalığa elden geldiğince destek sunabilmek adına
gönüllü bir birliktelik olarak çıkmış idi yola.
Görebildiğimiz kadarıyla, gıda egemenliği
ve gıda güvencesi memleketin önemli
bir diğer sorunuydu ve “elimizden
geleni yapmaktan geri durma-
yalım” diye diye…yürüdük,
durduk, koştuk. Geçen sürede
onlarca söyleşi, pek çok çiftçi
ziyareti, bir miktar atölye, iki
festival bir şenlik, pek çok okul
ve meslek grubu ile sohbet der-
ken yerele değmenin en faideli
yollarından birinin de yerel basını
ekoloji haberleri açısından okumak ol-
duğunu fark ettik.
Ve halihazırda var olan, youtube Caretta yayınlarımızı deforme
edip ekolojik haberleri sunabileceğimiz bir formata dönüştürdük.
Bir hafta derlediğimiz yerel gazete haberlerini okuduk bir hafta ko-
nuk ağırladık. Sevgili Sema’nın mesleğinden gelen görüşü sıklıkla
yazılmayanlara da erişebilmemizi sağladı. Bazı sevgili takipçileri-
miz yayınlarımızdaki hataları, incitmeden nazikçe ifade etti, geri
plandan destek oldu. Bilgisine başvurduğumuz pek çok konuğu-
muz zamanını bizle paylaştı. Sevgili Kader kayıtlarımızı itinayla
aldı düzenledi.
Gördük ki, ulusal basında işittiklerimizin misliyle sorun Mersin’imi-
zin de başında bela.
Türkiye’deki 2. ağır kimya sanayi hazırlığından tutun da, deniz
ekosistemini baltalayan balık çiftliklerine, orman arazilerinin tah-
ribatından tersane yapımına; gözden çıkarılmış, ne olacağına bir
16
https://youtu.be/S8UegOPxSAE
1985 yılında yerel yönetimin hazırladığı planlar kent bütününe yönelik olmamış,
bölge veya parsel bazında çalışmalar yapılmıştı. Bu şu anlama gelmekteydi, yolunu
bulan parseline çevresi ile uyumsuz yüksekliklerde bina yapabilecekti.
türlü karar verilemeyen sahipsiz bir kent imajı belirdi önümüzde.
Turizm kenti mi sanayi mi?
İçinde yaşayan binlerce insanın kendini ha bire yaylasına denizine
ormanına attığı bu güzel kentin şehir hayatı neden bu kadar donuk
sahipsiz diye düşünmemek mümkün mü? Tanımadığımız için mi
sevmiyoruz, sevmediğimiz için mi koruyamıyoruz? Nasıl kırılır bu
sürekli kaybediş?
Acaba gazete okuyarak devrim yapabilir miyiz? Ya da evde ekşi
mayalı ekmek yaparak? Haftasonları AVM’ye değil de ormana gide-
rek?? Metal kutularla değil de iki tekerle sokaklarda gezinirsek bu
şehri biraz daha sevebilir miyiz, sahip çıkabilir miyiz?
Kırdan çalınmış bir miktar arazi üzerinde sıkış tepiş yaşıyoruz bin-
lercemiz.
Onca betona rağmen, baharın coşkusunu görmemek elde mi peki?
Mümkün olan her sahipsiz toprak parçasından yaşam taşıyor şu
günlerde, benim gözlerimden kalpler fışkırıyor!! Isırganlar, ebegü-
meçleri, eşek dikenleri süslüyor sokağımızdaki peyzaja kurban git-
memiş yeşil alanları. Geçtiğimiz günlerde dağlardan baktım şehre,
sahile doğru yığılmış binaların üstüne üstüne yürümüş ormanları
görünce “keşke yutuverse” diye düşündüm, bir büyük balık şu
küçük kenti ham ediverse… biz bir ağacın gölgesinde, rüzgarın
sesinde uyuyup kalsak.. olmaz mı acaba?
İngiliz Kaptan Beaufort 19.yy başı Akdeniz kıyılarına gerçekleştir-
diği keşif gezisi sonrası yazdığı yapıtında Mersin’i şöyle tanımlar:
‘Küçük bir ırmağın yakınında kıyıdaki birkaç kulübeye yerlilerin
Mersyn adını verdikleri yer...’
Beaufort’un gezisinden 20 yıl sonra Mısırlı İbrahim Paşa Çukuro-
va’yı işgal etmiş, tarımın gelişmesi için çalışmalar yapmaya baş-
lamıştı. Artan tarımsal üretime paralel olarak Mersin’de kurulmaya
başlanan ahşap kazıklı iskeleler Mersin’in tarih sahnesine çıkmasın-
da önemli etken olmuştur. Tren istasyonundan kente gelen ürünler
kıyıya paralel bir caddeden (İstasyon Caddesi) taşınarak iskelelere
dağıtılıyordu. İskelelerin çocuğu Mersin artan iş hacmi ve nüfusuy-
la yapılaşmaya, şehrin mimari kimliği de bu dönemde oluşmaya
başlamıştı. 1938’de H. Jansen hazırladığı planda şehrin öncelikle
bir liman şehri olduğunu dolayısıyla yoğun bir ticari faaliyet üret-
tiğini ortaya koymuş, mevcut kent merkezinin korunması gerekti-
ğini belirtmiş, Mersin’i deniz ile direkt ilişki kuran bir şehir olarak
tanımlamış, konut ağırlıklı gelişme bölgelerini de bahçe şehir an-
layışı ile tasarlamıştı.
tününe yönelik olmamış, bölge veya parsel bazında çalışmalar ya-
pılmıştı. Bu şu anlama gelmekteydi, yolunu bulan parseline çevresi
ile uyumsuz yüksekliklerde bina yapabilecekti. Buna izin verilince
etrafındaki parseller de aynı hakkı almak için uğraşacaktı. Ne kent
silüeti ne çevre ile uyum, Jansen’in üzerine basa basa belirttiği de-
nizle ilişki kimsenin umurunda olmamış, sahillerimiz doldurulmuş
Mersin denizden koparılmış, güzelim narenciye bahçeleri yerini
yüzme havuzlu sitelere bırakmaya başlamış, şehir çoktan kimliksiz
bir beton yığınına dönmüştü.
2020 yılında hala kent bütününü ele alan, kentin potansiyellerini
değerlendiren, iklim krizini umursayan, ekolojik endişeleri olan,
tarım alanlarını koruyan, kentin gelecek vizyonunu çizen bir kent
planı yok Mersin’in. Bir arkadaşım sohbet sırasında ‘İtinayla katle-
dilmiş kent Mersin’ dedi. Sizce de öyle değil mi?
1963 yılında merkezi idare tarafından hazırlanan planda tarımsal
toprağın korunması amaçlanmış, ancak ne kadar geniş yol o kadar
yüksek bina mantığıyla şehrin siluetine ilk darbe vurulmaya baş-
lanmıştı. 1985 yılında yerel yönetimin hazırladığı planlar kent bü-
17