&
l
a
s
a
M
=
i
)+
t
t
i
B
N
Dağların, ovaların, bulutların ve rüzgarların tanıklığında geçmiş bir çocukluğun hatırasını taşıyorum avuçla-
rımda. İnsanların birbirlerine yaralarını gösterdiği toprak damlardan atladım bir vakit. Bir ilkokul şarkısında
geçen o uzak köyün o kuş cıvıltılı akşamüstlerinde içtim o çeşmeden o en kandığım suyu.
Ben nenemin yalancısıyım. Katırların boynundan kurnalara dökülen terleri anlattı bana. Nehirlerin beş mevsim
kıpkırmızı aktığını. Oluk oluk kan kustuğunu o yılkı atlarının. Issız hikâyeler anlatırdı bana nenem. Kekre bir
gülümseyişle karanlığı bölen hikâyeler. Geniş avludaki divana ay ışığı vuruyordu o gece. Rüzgarsız bir Ağustos
karanlığıydı ve ben sonradan kurumuş o çeşmenin su hışırtılarını dinliyordum.
Ben nenemin yalancısıyım. O gecelerde büyüdü ağaçlar. Karanlık kollarıyla sarmaladı çocukluğumu. Şelaleler
döküldü atların üstüne. Hiç acısı kalmadı boynunda eyerlerin. Karşı dağ yamacına çarptı okyanus. Bir gemi
yanaştı buğday tarlasına. Uzaklardan kurtların ulumaları duyuluyordu ve ejderhaları saklıyordu uçsuz bucaksız
kayısı bahçeleri.
Ben nenemin yalancısıyım. Ha Bremen ha Yukarı Fırat. Ne farkeder? Belki beş yüz yıl geçti sonra. Neresi daha
uzak? Şimdi neredeyim? Ejderhalar nerede? Ya kurtlar?
Ben nenemin yalancısıyım ve esasen yalanlarla tanıştığımda on sekiz yaşındaydım. Nenem o sonbahar öldü.
O Eylül günü o toprak evin geniş avlusunda yıkadılar onu. Yağmurlu bir öğleden sonraya gömdüler. Altında
uzandığım dut ağaçlarını kestiler birkaç ay sonra. Çeşme kurudu ertesi yaz. Avlusunda koşturduğum toprak
evin kapısını çocukluğumun üzerine kilitlediler ve karşı dağ yamacına villalar dikiyor şimdilerde müteahhitler.
Nenem o sonbahar öldü. Masal bitti. Daha fazlası değil.
Hıdır Murat DOĞAN
GENEL YAYIN YÖNETMENİ