KAPALI KAPILAR ARDINDAN sayı1 | Page 4

Hedefler ve görevler buluşurken partimiz ve Türkiye Partimiz 2011 yılından bu yana bir şeyi ısrarla söylüyor: AKP’nin inşasına giriştiği İkinci Cumhuriyet rejimi kalıcılaşamaz, yerleşik ve dingin bir düzene kavuşamaz. Aradan geçen süreçte, partimizin bu saptaması defalarca kanıtlanmıştır. Yakın gelecekte de saptamamızın yanlışlandığını ya da revize edilmesi gerektiğini gösteren bir gelişme beklenmemektedir. Dolayısıyla kongremizin hazırlıklarını sürdürdüğümüz bu günlerde, Türkiye’de toplumsal ve siyasal dengelerin durumuna eğilmek, partimizin önüne koyacağı hedefleri ve görevleri belirlemek açısından atılması gereken ilk adımdır. Emperyalizmin ‘kriz’i Emperyalizminin son dönemde girdiği sıkışma, yalnızca operasyonel planlarının sekteye uğramasıyla açıklanamaz. Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün ardından bölgede boşalan stratejik alanlarda hegemonya kurmaya dayalı bir politika izleyen emperyalizm, arzu ettiği hegemonyayı inşa edecek siyasal ve ideolojik bütünlüğü oluşturmakta çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle Suriye’ye yönelik emperyalist operasyon sırasında yaşanan gerilimler bölge ülkelerinin konum- 2 lanışlarına da önemli derecede etki etmiştir. Suriye halkının emperyalist operasyon karşısında gösterdiği direnç, “Arap Baharı” rüzgarlarının kısa sürede dinmesi ve söz konusu ülkelerde ciddi bir halk tepkisinin ortaya çıkması, Ukrayna gibi örneklerde izlenen sert diplomasi, AB ülkelerindeki dindirilemeyen ekonomik ve siyasal çalkantılar, emperyalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı sıkışmanın farklı görünümlerini oluşturmaktadır. Geldiğimiz noktada, emperyalist sistemin iç çelişkilerinin yoğunlaştığını saptamakta bir sakınca yoktur. Gerek siyasal ve operasyonel hamlelerinin tıkanması, gerekse toplumsal ve ideolojik kapsayıcılığının daralması, emperyalizmin önümüzdeki süreçte hayli zorlu bir konjonktür ile baş etmek zorunda kalacağını ifade etmektedir. Bu zorluk, tarihsel bir krizin olmasa da, siyasal ve toplumsal dinamiklerin harekete geçebileceği önemli bir dönemecin işareti olabilir. Böylesi bir sıkışmanın ve gerilimin, emperyalist sistemin bütününe aynı yoğunlukta ve içerikte yansıması beklenmemelidir. Eşitsiz gelişimin yasaları uyarınca, böylesi dönemler- de çelişkilerin yoğunlaştığı kimi bölgeler, özel siyasal gelişmelere gebe olurlar. İşte Türkiye emperyalizmin çelişkilerinin yoğunlaştığı ve İkinci Cumhuriyet’in inşasının tıkandığı, bu örtüşmenin çarpıcı sonuçlar yaratmasının sürpriz olmayacağı özel bir konjonktürden geçmektedir. Türkiye’nin kurulamayan rejimi AKP eliyle inşasına girişilen İkinci Cumhuriyet rejimi, parlamenter siyaset alanını büyük ölçüde yeniden biçimlendirmiş olmasına karşın, toplumsal ve ideolojik alanlarda aşamadığı sorunlarla boğuşmaktadır. Bu sorunların kaynağında, AKP’nin ve Türkiye burjuvazisinin topluma sunacakları kapsayıcı ve bağlayıcı bir “resmi ideoloji”nin henüz yaratılamamış olması bulunmaktadır. Böylesi bir bütünleştirici unsurun eksikliğinde, AKP kendi özelleşmiş ideolojisini resmi ideoloji haline getirmeye çalışmakta, sonuç olarak yeni rejimin inşası geniş halk kesimlerini kapsamakta başarısız olmaktadır. AKP iktidarının bu başarısızlığı bir “bedel” olarak gördüğü, telafisini ise ağır siyasal baskı ve devlet şiddetine başvurmakta aradığı söylenebilir. Diğer bir deyişle, AKP, İkinci Cumhuriyet inşasının Türkiye toplumunun hayli büyük bir kısmını kap- sayamayacağının bilincine vardıkça, rejimin oturması ve kalıcılaşması için ideolojik olarak dışlayıcı, siyasal olarak ise şiddet eksenli bir strateji izlemektedir. Bu stratejinin pürüzsüz biçimde hayata geçirilemediği, halkın kendisine yönelik saldırgan politikaya kuvvetli bir biçimde direndiği açıktır. Haziran’da en kitlesel ve yoğun ifadesini bulan bu direnç, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal dengelerinde de ciddi değişiklikler yaratmıştır. Her şeyden önce, AKP iktidarı İkinci Cumhuriyet rejiminde geniş halk kitlelerini bir “resmi ideoloji” ekseninde sisteme bağlamayı başaramadığı oranda, kitlelerdeki hoşnutsuzluğun ve tepkinin doğrudan muhatabı olmak zorunda kalmıştır. Öte yandan, farklı ölçeklerdeki halk hareketliliğinin kendiliğinden talepleri, solun siyasal birikimi ve hedefleri ile dikkat çekici bir örtüşme göstermiştir. Düzen muhalefetinin, dönem dönem kapsamakla birlikte, halk hareketliliğini tümüyle tatmin edecek bir siyasal mücadele pratiğinden uzak durması da, kitleler ile sol arasındaki ilişkilenmeyi gündemde tutmaktadır. Sonuç olarak, AKP rejimi, geniş halk kesimlerinin hala güncel durumda olan muhalefeti eşliğinde inşa edilmektedir. Bir rejimin, kuruluş döneminde ortaya çıkan muhalefet dinamiklerini kontrol edememesi ise, rejimin kalıcılaşmasını ve yerleşikleşmesini son derece zorlaştırır. Bugünün Türkiye’si söz konusu olduğunda, inşası bir halk hareketliliğinin orta yerinde devam eden İkinci Cumhuriyet rejiminin sıkışması başa yazılması gereken bir durumdur. Türkiye’nin dış politika alanında yaşadığı sıkışmaların, henüz kontrol altında tutuluyor olsa da giderek birikmekte olan ekonomik sorunların, parlamenter sistemin giderek inandırıc ,[1,Z