Sosyalizm mücadelesinde
kadınlar: Nereden başlamalı?
Partinin toplumsallaşma dinamikleri arasında kadınların çok
önemli bir yeri olduğunu çok uzun
zamandır dillendiriyoruz. Kadın
örgütlenmesi ve örgütlenmede
kadınlar ile ilgili dillendirdiğimiz
ve dilediğimiz durumun gerçekleşmesi için yaptıklarımızın tarihi ise oldukça eskilere dayanıyor.
Bugün eğer “sosyalizm mücadelesinde kadınların daha fazla öne
çıkması”nı tartışacaksak, parti
tarihimizle bugün arasındaki bağ
kurmak ve bu düzlemden geleceğe bakmak gerekiyor.
Partimizde kadın çalışmaları için,
özellikle çalışmaların bir büro örgütlenmesi üzerinden tarif edildiği dönemi baz alırsak, nirengi
noktası hep emekçi kadınlar içerisinde toplumsallaşmak olmuştu. Başarı elde edilen örnekler,
kadınların mücadelede öne çıkabilmesi için bir bedel ödenmesi
gerektiği, bu bedeli de kadınlar
kadar mücadele içindeki erkeklerin de ödemesi gerektiğine işaret
ediyordu. Bu anlamıyla örneğin
kadınları örgütlemeye başlayan
bir ilçemizde erkeklerin de hayatlarında önemli değişiklikler
yapmaları gerekiyordu. Bununla
beraber elbette alınması gereken
çok yol vardı. Partiye veya bir çeper örgütlenmeye gelen kadınların sürekliliğini sağlamak en
büyük sıkıntılardan biriydi. Bu
sürekliliğin sekteye uğramasında kadınların hayatlarında yaşadıkları zorluklar, gündelik hayat
6
dertleri vs kadar “örgütlü” davranma ihtiyacında bir süreklilik
yaratamamak da etkili oluyordu.
Bu haliyle sorun sadece kadın örgütlenmesine değil, işçi çalışmalarından gençlik çalışmalarına
kadar her alana sirayet ediyordu.
Sorunla baş etmede kullanılan
araçların yetersizliği kadar, siyasal ve toplumsal çalışmaların sürekliliğinde yaşanan sıkıntılar da
elbette bu çalışmalara ciddi bir
şekilde ket vuruyordu.
Siyasal çalışmalarımızda yaşadığımız süreklilik sorunu kadar içe
dönük örgütlenmede de süreklilik
sağlayamamış olmamız partinin
merkezi kurullarından birimlerine kadar her alanda hissedilen bir
eksiklikti ve bu eksiklikten kadın
çalışmamızda payına düşeni aldı.
Bugün partimizde kadın çalışması ne yazık ki bulunmuyor.
Bugün geldiğimiz noktada kadınların mücadelede daha fazla öne
çıkması gerektiğinin dillendirilmesi elbette sevindiricidir. Ama
bu konuda söylenenleri afaki bir
tartışma, bir dert yanmanın ötesine taşımanın yollarını bulmamız
gerekiyor.
Bugünün Türkiye’sinde Parti, sola
yüzünü dönmüş kesimler içerisinden Türkiye’nin demografik
ortalaması ile uyumlu oranlarda
kadın örgütlemesi ile övünemez.
Hal böyleyken “Devrimci mücadelede kadın yönetici neden az?” so-
rusunun ayakları havada kalmaktadır. Türkiye Komünist Partisi,
önce kadınları neden daha fazla
örgütleyemediği sorusunu kendine sormalıdır. Türkiye Komünist
Partisi, toplumsallaşma kanallarımız nerede tıkanıyor sorusunu da
hemen yanına yazmalıdır. Buradan yol almak ilerletici olacaktır.
Kadın başlığının bir sorun olarak
tanımlanmayıp bir örgütlenme ve
toplumsallaşma dinamiği olarak
tarif edilmesi, örgütsel sorunlarımızın bütünü içerisinde bu başlığı düşündüğümüzde “Soruna mı
odaklanacağız yoksa çözüme mi?”
ikilemi ile de çok yakından ilgilidir. Sorun olarak tarif etmek bizi
küçük burjuva feminizmine götürür. Türkiye solunda zaten çok
yaygın olarak görülen bu hastalık,
bizi de tehdit etmektedir. Devrimci tipolojinin bıyıklı/bıyıksız
karikatürleri ile tartışılmaya başlanması bunun çarpıcı örneklerindendir. Devrimci mücadelede,
siyaset yapma tarzlarının kadınlık
ve erkeklik söylemleri üzerinden
geliştirilmeye çalışılmasının bugün Türkiye Komünist Partisi’nin
yaşadığı sorunlar açısından herhangi bir ilerletici etkisi yoktur.
Bu yaklaşım ayrıca eleştirilen
“erkeklik” kavramının karşısına
yerleştirilecek “kadınlık” kavramı
açısından da oldukça sorunludur.
Sosyalizm mücadelesinin kentlileşmesi vurgusunun bugünkü
sorunlarımız açısından nereye
oturduğu da ayrıca tartışılabi-
lir. Sosyalizm mücadelesi elbette kentlileşmelidir. Ama bugün
partinin uzanması gereken kadın
toplumsallığı açısından bu soru
nerede durmaktadır? Örneğin
üniversiteli gençlik içerisinde
kadınların örgütl