Sosyalist örgütlerde
iç taraflaşma durumları
Yazının başlığından kalkıp dünya
komünist-sosyalist hareketinin
tarihine bakmak mümkündür;
ama bu, ciddi ve uzunca bir tarih çalışmasını gerektirecektir.
Bunun yerine Türkiye sosyalist
hareketinde 1960’lardan bu yana
yaşanan “örgüt içi” taraflaşmalara ve saflaşmalara kısaca bir göz
atabiliriz.
Bakalım buradan bir “örüntü” çıkacak mı?
Önsel olarak bakıldığında, sosyalist örgütlerin kendi içlerindeki
saflaşmalarda, teorik, ideolojik,
siyasal ve örgütsel olmak üzere dört boyutun devrede olması
beklenir. Ne var ki, bu dört boyutun aynı anda ve her biri aşağı
yukarı eşit ağırlıkta ortaya çıktığı
durumlar nadiren görülür. Daha
çok rastlanılan ise, dört boyuttan birinin özellikle öne çıktığı
durumlardır. Ancak, dört boyuttan sadece bir tanesi en ön plana
çıkmış olsa bile, diğer boyutlara
ilişkin farklılaşmaları da örtük
olarak içerebilir; diğer boyutlar
süreç içinde giderek belirginlik
kazanabilir.
Örneğin, 1968-69 dönemi TİP’inde
yaşanan “Aybar v. diğerleri” ayrışması en başta ve ağırlıklı olarak teorik düzlemde ortaya çıkmıştır. Kastedilen, Marksizm’e,
4
Leninizm’e ve SSCB’deki “reel
sosyalizm” deneyimine bakıştaki
temel farklılıklardır. Bu odaklanmanın hemen ardından, işin en
başındaki teorik farklılaşmaya içsel, ama bir süre daha örtük kalan
ideolojik, siyasal ve örgütsel (örgüte, örgütlenmeye ilişkin) farklılaşmalar gündeme gelmiştir.
Bir iki örnek daha verelim.
Eski TKP’de 1970’lerin sonunda
yaşanan ayrışma, siyasal düzlemdeki bir ayrışma olarak ortaya
çıkmıştır (İşçinin Sesi). Bu ayrışma daha sonra teorik ve ideolojik
düzlemlere pek fazla değmeden
doğrudan doğruya örgütsel düzleme yansımıştır.
1969-71 dönemine bakıldığında,
Türkiye İşçi Partisi’nin dışında ve
karşısında yer alan “milli demokratik devrim” (MDD) görüşü, artık
Dev-Genç’e dönüşmüş bulunan
FKF dışında hiçbir zaman tek bir
çatı altında toplanmamıştır. Gene
de, ilginç ve “ancak bir kere olur”
denebilecek bir durum ortaya
çıkmıştır: MDD kesimi, 1969’dan
71’e uzanan 2 yıllık dönem içinde
teorik, ideolojik, siyasal ve örgütsel tartışmaları ve ayrışmaları bir
arada yaşamıştır.Sonuçta, teorik,
ideolojik, siyasal ve örgütsel ayrışmaların hep bir arada ve derinliğine yaşanması, bir ülkedeki
sosyalist hareketin henüz olgunluk evresine girmemiş olduğu
dönemlerde görülebilecek bir
durumdur.
Son söylenen, Türkiye’de bugün
bu tür ayrışmaların yaşanma olasılığının çok düşük olduğu anlamına gelmektedir.
Türkiye Komünist Partisi’nde bugün yaşanan kriz ve saflaşma en
başta bir paradoksa işaret etmektedir.
Paradoks, Türkiye Komünist
Partisi’nin zengin birikimi, önderlerinin ve üyelerinin başka
sosyalist öbeklere göre gelişkin
formasyonu ile bir tarafın diğer
tarafa yönelttiği eleştirilerin kofluğu ve harcıâlemliği arasındaki
bariz örtüşmezlikten kaynaklanmaktadır. Bu eleştiri ve suçlamaların neler olduğu bilinmektedir
ve burada tek tek sıralamaya gerek yoktur.
Ancak nasıl böyle olabildiğine
ilişkin bir anlama denemesine
gerek vardır: Sahi, nasıl oluyor
da TKP gibi gerçekten gelişkin bir
yapılanmada ortaya çıkan krize
böylesine seviyesiz ve altı boş iddialar damgasını vurabiliyor?
Bu sorunun yanıtı için baştaki
dört boyutlu modele dönelim.
Modele döndüğümüzde, önemli
iki tespit yapabiliyoruz:
1. Türkiye Komünist Partisi’nde
bugün yaşanmakta olan krizde,
dört boyut arasında en ön plana
çıkan örgütsel boyuttur. Şu an
için “potansiyel” ya da “örtük” de
olsa herhangi bir teorik (kurucu
temellere, “geleneğe” ilişkin) ve
ideolojik (teorik çerçevenin ülke
gerçekliğiyle nasıl eklemleneceği) boyut taşımamaktadır. Ancak,
örgütsel olanın siyasal çağrışımları yakındır, fazla dolayımlı değildir ve zaman içinde giderek
belirginleşmektedir.
2. TKP’de bugün yaşanan krizde,
bu tür durumlara özgü dört boyuta önceleri pek rastlanmayan
bir başka boyut daha, belirli bir
tarafça eklenmiştir: Kültürel boyut. Burada kastedilen, özel dönemlerin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenen ve en başta siyasal
standartlara oturtulması gereken
“kadro tipolojisinin”, bir de kültürel boyut eklenerek (kentlilik,
gelişkinlik”, iyi eğitim almış olma,
özel zevk, tercih ve beğeniler vb.)
ülke gerçekliğinden görece kopuk, “ideal” bir zemine yerleştirilmesidir.
O zaman, eldeki modelden ve yukarıdaki iki tespitten hareketle
bir sonuca varabiliriz: TKP’nin,
örgütsel olandan (önderlik, yö-
netim-yöneticilik tarzı, kadro tanımı vb.) patlak veren bugünkü
krizinde taraflardan biri, siyasal
planda, kuşatıcı nesnellik karşısında içine doğru büzülen, “ayartıcı” dış olgular karşısında kendi
arılığını-bağışıklığını koruyan bir
çizgiye yönelmektedir ve artık siyasal olandan çok kültürel olana
dayandırılan kadro standartları
aramaktad K"