Sonuçta, özel projeler, operasyonlar ihmal edilmeksizin ve
emperyalizmin ağırlığının kimi
moment veya konjonktürlerde
olağanın ötesinde artabileceği de
göz önünde bulundurularak varacağımız sağlıklı formül şudur:
Emperyalizm Türkiye’ye dışarıdan dayatılmış bir güç değil, Türkiye kapitalizminin çelişki, çıkar
ve tercihleriyle bütünleşmiş bir
sistem olarak kavranmalıdır. Anti-emperyalist mücadele ile antikapitalist ve sosyalist mücadelenin birbirinden ayrılmazlığı da
buradan kaynaklanmaktadır.
5. İktidarın “yönetme güçlüğünün” ve giderek “yönetememe”
durumunun geniş kesimlerde
“böyle yönetilmek istememe”
hoşnutsuzluğuyla eşleşmesi ciddi
bir olasılık ve imkândır. Haziran
direnişi bu hoşnutsuzluğun ilk ve
en geniş ölçekteki tezahürüydü.
Haziran’ın aynen tekrarını beklemek doğru olmasa bile, TKP, yeni
hoşnutsuzluk dalgalarına, tepkilerine ve direnişlerine hazırlıklı
olmaldır.
Türkiye’de genel olarak siyasetin
görece dingin, önemli kırılmalar
yaşanmaksızın normal seyrinde
yürüyeceği bir dönem ufukta görünmemektedir.
Düzen açısından, tek parti iktidarı olsa da istikrarsızlığı, siyasette
altüst oluşları ve huzursuzluğu
kural haline getiren sorun, son 30
yıl içinde büyük ölçüde yeniden
yapılanan Türkiye kapitalizminin, kendine uygun, sürtüşmeleri
asgari düzeyde tutacak siyasal,
hukuksal, Anayasal, ideolojik ve
kültürel üstyapıyı oluşturamaması ve oluşturamayacak olmasıdır. Türkiye toplumunun İkinci
Cumhuriyet dönüşümüne uyarlanamaması büyük bir patlamaya
neden olmuştur ve patlamaları
geçici olarak önlemek, etkilerini sınırlamakla toplumun yeni
rejime uydurulması birbirinden
10
farklı süreçlerdir. İkinci boyutta
siyasi iktidarın aldığı mesafe sınırlıdır.
Bu saptama, kimi sorunlu yanları olsa da sosyalist hareketin
önünde ciddi fırsatlar bulunduğu
anlamına gelmektedir. Az önce
değinilen uyumsuzluk, seçmen
desteği açısından “güçlü” iktidarlara bile “yönetme güçlüğü”
getirmektedir ve böyle devam
edecektir. Bir adım daha atacak
olursak, iktidarların “yönetme
güçlüğünün” ve giderek “yönetememe” durumunun geniş kesimlerde “böyle yönetilmek istememe” hoşnutsuzluğuyla eşleşmesi
ciddi bir olasılık ve imkândır. Haziran direnişi bu hoşnutsuzluğun
ilk ve en geniş ölçekteki tezahürüydü. Dolayısıyla, biçim ve yaygınlık olarak Haziran’ın aynen
tekrarını beklemek doğru olmasa
bile, Türkiye Komünist Partisi’nin
yeni hoşnutsuzluk dalgalarına,
tepkilerine ve direnişlerine politik olarak hazırlıklı olması gerekir.
6. En güçlü olasılık, sosyalizmin
kenarda ve etkisiz kaldığı istikrarsız bir Türkiye’den, sosyalizmin düzey atlayıp ülkede önemli siyasal güçlerden biri haline
geldiği, ama gene istikrarsız bir
Türkiye’ye geçiştir.
Yukarıda söylenenler akla şu soruyu getirmektedir: Yükselip patlama noktasına gelen hoşnutsuzluk ve tepki dalgası Türkiye’de
köklü bir dönüşümle, daha açığı
“devrimle” mi sonuçlanacak, yoksa Türkiye devrime henüz uzak
düşen, ancak yerleşik pek çok
parametrenin değiştiği, bu arada
sosyalizmin de “düzey atlayıp” ülkedeki önemli siyasal güçlerden
biri haline geldiği yeni bir düzleme mi kayacak?
Bu soruya yanıt olarak, düzenin
istikrarlı ve huzurlu bir döneme
giremeyeceği perspektifi saklı
tutularak ikincisinin daha ağır
bastığı söylenebilir. Başka bir
deyişle görece daha güçlü görünen olasılık, sosyalizmin kenarda
ve etkisiz kaldığı istikrarsız bir
Türkiye’den, sosyalizmin düzey
atlayıp ülkede önemli siyasal güçlerden biri haline geldiği, ama
gene istikrarsız Türkiye’ye geçiştir.
7. Merkezi boşaltan sağa kayış,
toplumsal sorumluluk ile hareket eden geniş kesimlerin, sosyalist siyasal ve örgütsel bağlanma
aşamalarına geçişi için TKP’ye
önemli sorumluluklar yüklemektedir.
Türkiye’de düzen siyasetinin
önemli sorunlarından biri “merkezdeki boşalma”dır. Merkezde olması ya da merkeze yakın
durması beklenen muhafazakâr
siyaset giderek daha sağa kayarken, “merkez sol” oluşum da CHP
örneğinde görüldüğü gibi sağa
yönelmektedir. Merkezi boşaltan
bu sağa kayışın, kendilerini solda
tanımlayan genişçe kesimleri bu
kez daha ilkeli, tutarlı ve ödünsüz
bir sol çizgiye zorlaması ciddi bir
olasılıktır ve bu olasılık Türkiye
sosyalist hareketinin önündeki
önemli fırsatlardan biridir.
Ancak, kendini solda tanımlayan kesimlerin, özellikle de genç
kuşakların bu kez siyasal mücadeleyi tüm gereklilikleriyle kavrayamayan, siyasal örgütlülük
fikrine mesafeli, süreklilik taşımayıp kendini gelip geçici parlamalarla ifade edebilen liberal bir
konuma sabitlenmesi tehlikesi de
söz konusudur.
TKP’nin bu noktada sergileyeceği, siyaset kavramını, örgütü ve
örgütlülüğü, özgürlüğü ve özgürlükçülüğü yeniden ve daha derinlemesine tanımlayan yaklaşımlar
ve geliştireceği aç