Kasım 2014
ANGELOPOUSLU SÖZCÜKLER
I.
Bir Karac’oğlan türküsü şimdi
dudaklarının arasında çalınıp duran.
Islık çalmak?
bir tren yolunda
terk edilmişti, o çocukla birlikte.
Gamzeleri saplanıyordu gülücüklerine
ve kadın yanaklarına sığdıramıyordu onları.
Suya daldırıyordu bir siyah bezle kendini.
Bir kayık, bir kürek, bir mülteci oluveriyordu
bütün sınırlara köle.
Satacak gülücükler alıyordu limanlardan
ve gözyaşlarını takas ediyordu
ki o kadar çoktular.
Hayat işte.
Ömründe en çok gülücükleri karşılıksız bekliyordu
Ve ağlamalarını takas eder miydi bunun için?
Sürekli şaka yapılası durumlarda oluyordu.
Ama Angelopoulos bu gülücükler yerine –kendinden koparırmışçasınadamlalar yazıyordu kadının kaderine.
“Bir şaire ne zaman Tanrı’ymışçasına tapınsam
kadınların gözyaşlarına
sözcüklerin ölümüne
çocukların açlığına
rastlıyorum”
diyordu kalem susturamazken mürekkebin dilini.
14 Kalabalık
FATMA NERGİS DİKİCİ
ANGELOPOUSLU SÖZCÜKLER
II.
Siyah şemsiyelileri hayal ediyordu.
Çok zamandır uğramıyorlar bazı limanlara
Çok zamandır limanlar uğramıyor yağmurlara
Hangi sınıra gitse o vardı:
Martı uçuşlarıyla bir adam…
“Mavi “ bir şemsiyesi vardı,
“upuzun kirpikleri”,
bıyıklarının arasından
her an kaçabilir korkusuyla tutup
yakalamak isteyeceğiniz gülücükleri-en gamzelisindenaçık kahve saçları vardı
bazen uzun bazen kısa.
Keman çalınırdı kulaklara,
akordeon sonra gelirdi
Bazen yanlış çalınırdı
belli olmazdı Parmakların nereye değeceği.
Geceleri satın alırdı kadın,
her yer o kadar görünmez olurdu ki.
Sadece nefes duyabilirdin
o da şanslıysan ve insanlar küçük mermilerle
Öldürülmemişse.
Bombaların, keskin nişancıların, ölüm çığlıklarının hiç susmadığı
bazı coğrafyaları - sanki yokmuşlar gibi- görüp de
dünya gibi bütün suskunluğunu koruyabiliyordu kadın?
Ve ağlıyordu yine
Bütün harf yoksunluğuyla
FATMA NERGİS DİKİCİ