Kalabalık Dergi Kalabalık Dergi 4. Sayı | страница 6
Kalabalık Ağustos 2013
Tuz
“Yalnız hüznü vardır kalbi olanın”
İlhami Çiçek
Soğuk, kelepçe vardı bileklerimde. Sandalyeyi benimsemişti ruhum gelip gitmekten artık buraya. Tanıdık yüzler.
Çocuklar her şeyi ve her yeri benimser. Tertemiz lavabo. Az önce çamaşır suyu dökülmüş kokuyu duyuyorum. Sesimizi
duyuyorsan adını söyle, hadi.
__Oya! Duyuyor musun bizi…
Lavabo deliklerinden böcekler çıkıyor, simsiyah görüyorum her şeyi. Uyuşuyorum. Hamamböceği diye sayıkladığım
an bir şey burnumu gıdıklıyor. Bir insan eli alnıma değiyor. Tanrım toprak kokusu bu… Bahçemizde yediverenlerin
arasındaydım galiba. Düş görüyordum siyah beyaz tadında hem de.
___Derin nefes al Oya.
Aynı elin göğüs kafesime dokunduğunu hissediyorum. Yüreğimden çiçekler fışkırıyor. En sevdiklerimden;
papatya bembeyaz mis gibi kokusu ardına nergis sarımsı güz halim, sonrasında saksıda olan tüm çiçekler diziliyor
emrime amade hepsi de. Balkona da almak lazım hepsinden birer tane, paramız yetmez yine de tüm dünya çiçeklerine.
___Musluğu açın, suyu görsün.
Sanıyorum ki upuzun bir parmak burnumu kurcalıyor, içime dalmış mideme inmiş aslanı arıyor. Bütün yabani-vahşi
hayvanları görüyorum midemde. Biri diğerini parçalıyor; kolundan, bacağından. Dünyanın kanunu bu hayvansal
güdüler güçsüze saldırır. Midem bomboş, boşaldı galiba oh tertemiz içerisi. Deniz hayal ediyorum deniz suyunu. Kendine has yosunlu bir koku… Yüzme bilmiyorum ki denize girsem mi, elimi tutsaydın beraber yüzerdik işte, yüzer gibi
yapardım ya da ben. Yüzmeyi öğretmek de istemedin denize de götürmedin. Tuzlu su midemi bulandırıyor, kapatın şu
musluğu. İnsanın kendi denizinde boğulması kadar acı veren hakikat nedir ki başka?
Göğüs kafesimden tutarak yavaşça sandalyeye yaslanıyorum, basımı kaldırdım. Başkaldırış. Gökyüzünde uçan bir
şeyler;martı sesleri,kargalar gak gak!… Sahil kenarından simit atıyorum onlara. Bazen gökyüzü yeryüzünden daha güzel/Martı olmak vardı şimdi.
___İstihrat etmelisin birkaç gün burada Oya, yorulmak yok…
Oya yıkandı, durulandı, kurulandı. Edilgen insanlar hep olsunlar. Kurudu içim. Ipıssız kaldım tüm seslerin ortasında.
Gidenler vardı. Kapıyı araladım.
Dilimde, damağımda bir tuhaf tadımlık sızı… Beyaz bir örtü üstünde bağdaş kurmuş düşünüyorum. Denizin kokusu
genzimi yakıyor. Tuzlu su. Hüzün yakıyor. Yakmıştı. Bildim değil mi öğretmenim. Hayat bilgisi beş karnemde… Koridora
doğru arkalarından sesleniyorum: Hüzün ve tuz yakar diye. Duydular mı bilemiyorum…
Meltem DAĞCI
6