KANSER
Vücudu oluşturan hücreler (vücudu oluşturan en
küçük yapı taşları) bir araya gelerek dokuları,
dokular bir araya gelerek organları oluşturmaktadır.
Organ ve dokular oluşurken belirli bir düzen içinde,
belirli bir iş bölümü yaparak bir araya gelirler.
Organizmanın temel birimi olan bu hücreler belirli
bir hızda ve kontrol altında çoğalırlar. Diğer
taraftan yaşlanan hücrelerde belirli bir hızda yok
olmaktadırlar. Bu olaya programlanmış hücre ölümü
Kanseri kısaca, hücrelerde DNA`nın hasarı sonucu,
hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde
büyümesi ve çoğalması şeklinde tanımlayabiliriz.
Normalde vücut içerisinde hücre artışı ve ölümü
bir denge halinde olmasına rağmen kanserde bu
denge bozulmakta ve kontrolsüz bir şekilde hücre
(apoptozis) denir. Ölen hücrelerin yenilenmesi
ve yaralanan dokuların (vücut içi ve dışındaki)
onarılması amacı ile bu bölünme ve çoğalma
özelliklerini kullanırlar. Fakat her hücre hayatı
boyunca belirli bir bölünme sayısına sahiptir. Bu da
vücut içerisinde programlanmış bir durumdadır ki
bu program doğrultusunda vakti gelen yani bölünme
yetisini kaybetmiş yaşlı hücrelerin ölmesi gerekir.
çoğalması gözlemlenmektedir. Ayrıca, normalde
ölmesi gereken fakat kanserli hastalarda ölmeyen
yaşlı ve sağlıksız hücreler kanserin çoğalması ve
yayılması için önem arz etmektedir. Bu durumda
vücutta bulunan organların işlevini tam anlamıyla
yerine getirmesi ö nünde çok büyük bir engeldir.
7
Peki ya vücut kendi içerisinde görevini
tam anlamı ile sürdürürken, bir anda ne
değişiyor ki bir başkaldırı ve görevde isyan
gerçekleşiyor ve ölmesi gereken hücreler
ölmüyor ve hızla çoğalmaya başlıyor?
Burada bunu anlamamız için normal hücre
davranışlarını yani hücre büyümesi ve
çoğalmasındaki normal fonksiyonları çok
iyi bilmemiz gerekiyor. Yirminci yüzyılın
ortalarından itibaren hücre biyolojisi,
biyokimya ve moleküler biyolojide meydana
gelen gelişmeler normal hücre bölünmesi,
büyümesi, çoğalması ve ölmesi konularının
aydınlatılmasını sağladı. Bunların sonucunda,
kanser hücrelerinin normal hücrelere göre
yapısal farklılıklara sahip olduğu ve bunun
neticesinde işlevsel farklılıklar oluşturduğu
gözlemlenmiştir.