INmagazine Özel Sayısı TEİD 10. Yıl Özel Sayısı | Page 17

munda süreci daha yakından sahiplendiklerini gösteriyor . Diğer bir ifadeyle , insanlar kendilerine anlatılan şeyleri değil , bizzat içinde bulundukları konuları uygulamakta daha istekli ve gönüllü oluyorlar . Örneğin çalışan grupların ve komitelerin kurulması , etik gönüllülerinin oluşturulup şirket içerisinde aktif hale getirilmeleri denenebilecek yöntemler arasında . Üçüncü aşama olan ikna ise insanların söz konusu çalışmanın kendilerine olan faydasına inanmaları gerektiğini gösteriyor . “ Etik ve uyum programına uymanın bir çalışan olan bana faydası nedir ?” sorusunun cevabını veren birey davranışını o yönde değiştirmeye daha yatkın oluyor . Kültürün son aşamasını ise eylem oluşturuyor . Zira uygulamaya geçmeyen her strateji geçersiz olduğu gibi , eyleme dönüşmeyen her süreç de başarısız oluyor . Bu nedenle kişinin gerek kendi davranışlarını değiştirmesi , gerekse çevresinin davranışlarını değiştirmek için çaba göstermesi neticesinde hedeflediğimiz kültür oluşmaya başlıyor . Eylem aşamasına geçildiğinde , bir nevi “ etik ve uyum mahalle baskısı ” hissediliyor . İnsanoğlunun en önemli korkularından olan sosyal dışlanma devreye giriyor . Bu süreç bir yandan davranış değişikliğini sağlarken , diğer yandan da geribildirim mekanizması sayesinde sürekli olarak kendini yenileyebiliyor . Böylece eylem aşamasında tespit edilen bir aksaklık , süreç içerisinde bilgi paylaşımı yapılarak farkındalık aşamasında tekrar ele alınabiliyor . Peki doğru şeyleri yapıp yapmadığımızı nasıl bileceğiz ? “ Ölçemediğini yönetemezsin ” sözünden yola çıkarak aslında önce nerede olduğumuzu ve nereye gideceğimizi tespit edebiliriz . Kültürü ölçmek ilk başta çok zor gelebilir . Ancak davranış değişikliği metriklerine dayanan bir “ Kültürel Due Diligence ” süreci uygulayarak , şirketteki etik ve uyum kültürünün ne kadar yerleştiğini ve eksiklerimizin nerede olduğunu tespit ederek bir yol haritası belirleyebiliriz . Dahası , bu yol haritasının uygulanması neticesinde yaptığımız çalışmaların ne kadar başarılı olduğunu şeffaf bir şekilde ortaya koyabiliriz .
KÜLTÜRÜN SON AŞAMASINI ISE EYLEM OLUŞTURUYOR . ZIRA UYGULAMAYA GEÇMEYEN HER STRATEJI GEÇERSIZ OLDUĞU GIBI , EYLEME DÖNÜŞMEYEN HER SÜREÇ DE BAŞARISIZ OLUYOR . BU NEDENLE KIŞININ GEREK KENDI DAVRANIŞLARINI DEĞIŞTIRMESI , GEREKSE ÇEVRESININ DAVRANIŞLARINI DEĞIŞTIRMEK IÇIN ÇABA GÖSTERMESI NETICESINDE HEDEFLEDIĞIMIZ KÜLTÜR OLUŞMAYA BAŞLIYOR .
ŞİMDİ VE BURADA Mevcut küresel ve ulusal şartların bir gereği olarak etik ve uyum kültürüne her zamankinden daha fazla önem vermeliyiz . Önümüzdeki dönemde bu alandaki risklerin daha da artacağını öngörmek zor değil . Kültürün temellerini atıp gelecekte faydasını görmek için şimdi harekete geçmek gerekiyor . Konuyu bu kadar acil hale getiren üç temel durum söz konusu :
1 ) VUCA olarak adlandırılan , ekonomik ve siyasi olarak belirsiz dönemlerde bireylerin mevcut normların dışına çıkması daha olası hale geliyor . Özellikle ekonomik durgunluk dönemlerinde işini kaybetme korkusu ile etik ve uyum ilkelerini zorlama davranışları hiç de ihtimal dışı değil . 2 ) Y ve Z jenerasyonu , ya da millenial olarak adlandıran ve bugüne kadar ki kurumsal yapının kendine özgü hiyerarşik yapısını sorgulayan kuşak daha fazla katılım talep ediyor . Bir etik ve uyum kodunu imzalatmak , özellikle bu kuşak için davranış değişikliği göstereceği anlamına gelmiyor . Gelenekselleşmiş kontrol mekanizmalarının dışına çıkmaları neticesinde etik ve uyum riskleri artabiliyor . 3 ) Satın Alma ve birleşme durumlarında iki farklı kurumun kültürlerinin entegre edilmesi ve ortaya bir sinerji çıkması zorlaşabiliyor . Bu aşamada özellikle işten ayrılmalar ya da kişiler arası anlaşmazlıklar ise etik ve uyum riskleri oluşturabiliyor . Birçok sektörde konsolidasyonun yaşanacağı dönemlerde söz konusu durumlar için önceden tedbir almak gerekiyor .
Sonuç olarak , etik ve uyum çalışmalarında bizi doğru sonuca götürecek kültürü oluşturmaya , bu kültür içerisinde çalışan bireylerden de davranış değişikliği göstermesini sağlamaya ihtiyacımız var . Böylece hem riskleri küçültebilir , hem de denetim mekanizmalarından kaynaklanan maliyetleri azaltabiliriz . Kültür merdiveni olarak tarif ettiğimiz ve eyleme dönüşen bir süreci uygulamak , dahası bunu ölçerek sürdürülebilir bir gelişme sağlamak mümkün . Kültürün gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağımız bir döneme giriyoruz . Aman dikkat ! 4
15