INmagazine Sayı 9 (Ocak, Şubat, Mart) | Page 27

Anadolu insanlığın gelişiminde başrolü oynayan bir coğrafya. Göbeklitepe’ nin 12 bin yıllık gizemi yavaş yavaş ortadan kalkarken günümüzden çok da uzak olmayan bir kültürün özünün orada var olduğunu görüyoruz. Hatta Göbeklitepe’ den Palo Alto’ ya uzanan bir yolculuğa çıksak ve bu 12 bin yıl sürse özünde pek de yabancılık çekmeyeceğimiz temel kültürel özellikleri bu yolculuğun her tarafında bulmak mümkün. Dünyada teknolojik yeniliklerin ve gelişimin başkenti olarak konumlanan Amerika Birleşik Devletleri’ nin Kaliforniya eyaletindeki bir kasaba olan Palo Alto günümüzde yüksek teknoloji olarak tanımlanan alanlardaki birçok şirkete ev sahipliği yapıyor. Ama itici gücü şüphesiz Stanford üniversitesinin ve nitelikli öğretim altyapısının yanı başında bulunuyor olması. Göbeklitepe’ nin yanı başında Stanford Üniversitesi yoktu ama avcı-toplayıcılıktan tarım devriminin ayak seslerinin duyulduğu yerleşik topluma geçişi simgeleyen bilginin işlendiği boyları 3 ila 6 metre arasında değişen sütunlar pekala bu işlevi görüyor olabilirdi. Bu taşların üzerindeki resim ve çizimler insan ve yaşam arasındaki ilişkinin“ bilgi” olarak yansıması şeklinde değerlendiriliyor. Bilgi- Bilim- Evren üçleminde insanın yaşama tutunması için araçlar değişiyor olsa da kültürel tutuculuk bu araçların içine siniyor. Tarım devriminden bugüne belki çok şey değişti ama yaşamın ortak paydasını oluşturan ve insanlığın temel sorgusu olan; İyi- Kötü Doğru- Yanlış Güzel- Çirkin kavramlarının hangi toplulukta nasıl kar-
12 bin yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe, insanlık tarihine bakışımızı değiştiriyor.
AMERIKA BIRLEŞIK DEVLETLERI’ NIN KALIFORNIYA EYALETINDEKI BIR KASABA OLAN PALO ALTO GÜNÜMÜZDE YÜKSEK TEKNOLOJI OLARAK TANIMLANAN ALANLARDAKI BIRÇOK ŞIRKETE EV SAHIPLIĞI YAPIYOR.
şılık bulduğu tartışması Göbeklitepe’ den Palo Alto’ ya sürmekte olan yolculukta hiç değişmedi. Veya dokuz bin yıldır insanoğlu“ kötü, yanlış ve çirkin” olarak nitelemesine rağmen; doğayı yok etti, rüşvet verdi, yolsuzluk yaptı, adaleti yanılttı … Dahası; kötüyü“ iyi”, yanlışı“ doğru”, çirkini“ güzel” göstermeyi üstün bir beceri olarak sergiledi.
DÜNYAYI YAVAŞ YAVAŞ YOK EDİYORUZ Yaşamın sürdürülebilirliği için, yeni bin yılın başında“ kritik eşikte” diyor bilim insanları. Bu veriler bilimkurgu romanları ve filmlerinin senaryoları olmaktan çıktı. Gerçeğin ta kendisi olarak tüm acımasızlığı ile karşımızda duruyor. İnsanoğlunun son“ icadı” kapitalizm can çekişiyor. Çünkü parayı bir“ değer” olarak tüm ahlaki ve kültürel“ doğrularımızın” önüne koydu. Zenginleşeceğiz zannederken( ne demekse) hesapsız çoğaldık, tükettik, yok ettik, yoksullaştık ve ne kadar yükseklikte olduğunu bilmediğimiz bir duvarın önünde bekleşir bulduk kendimizi. Yine Kuzuloğlu’ nun Dünya Halleri bloguna dönecek olursak 24 Şubat 2017 tarihli bültende“ Dünyayı yavaş yavaş yok ediyoruz” başlıklı yazıdan kısa bir alıntı: Leeds Üniversitesi’ nin araştırmasına göre 2050 yılına kadar tüm hayvan ve bitki türlerinin yüzde 10’ u yok olacak. Gergedanlar, filler ve neredeyse tüm büyük avcı hayvanların nesli tükenecek. Bugünkü yaşam tarzımızın diğer olumsuz etkileri arasında; ormansızlaşma, altyapı projeleri, aşırı balık avlama, ticari tarım ve fosil yakıtların geniş kullanımı bulunuyor. Tüm bu etmenler yok olma hızını bin kat artırıyor. 2050’ den itibaren dünyadaki balıkların aşırı avlanması sebebiyle ticari balıkçılığın sona erebileceği düşünülüyor. Yale Üniversitesi’ nden sosyolog Justin Farrell, kurumsal şirketlerin servetlerini iklim değişikliği konusunda şüphe yaratmak için kullandığını söylüyor. Sürekli büyüme odaklı ekonomik sistemin dünyadaki kaynakları bitirmekten başka bir sonucu olamayacağı belirtiliyor. Tek sorun çevrenin zarar görmesi de değil. Artan nüfus da içinde bulunduğumuz durumun en büyük etmenlerinden. Bu yüzyılın ortalarında şehirlerde yaşayan nüfusta büyük bir patlama olması, bunun aşırı kalabalığa ve bulaşıcı hastalıkların daha hızlı yayılmasına sebep olacağı belirtiliyor. Yeterli altyapı bulunmadığı için te-
25