INmagazine Sayı 7 (Temmuz, Ağustos, Eylül) | Page 34

D O S Y A / Etik ve Uyum 32 TÜRKİYE TARİHİNİN EN ÖNEMLİ YOLSUZLUK OLAYLARINDAN BİRİNE TANIKLIK EDİYORUZ. YANDAŞLIĞIN, KAYIRMACILIĞIN VE İLTİMAS GEÇMENİN TÜRKİYE’NİN BİR ÇOK KURUMUNDA ORTAYA ÇIKARDIĞI AKIL ALMAZ DURUMUN HİÇ TAHMİN EDEMEYECEĞİMİZ SONUÇLARINI GÖRÜYOR VE BEDELİNİ DE MİLLETÇE ÇOK AĞIR ÖDÜYORUZ. TÜSİAD – “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk” Araştırması TÜSİAD 2014 yılında iş dünyasının yolsuzluk algısını incelemek ve yolsuzlukla mücadelede çözüm araçlarını belirlemek amacıyla “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk” adlı araştırmayı yaptı. Bu araştırmaya göre katılımcıların %46’sı Türkiye’de yolsuzlukların artacağı, %28’i aynı kalacağı, %16’sı ise azalacağı kanısında.  Yolsuzluğun ekonomik etkilerinin haksız rekabet ve yatırımcı güveninin sarsılması şeklinde ortaya çıktığına işaret eden araştırma, toplumsal etkisinin de güvensizlik olgusu olduğuna dikkat çekiyor. Araştırma yolsuzluğa karşı ne yapılması konusunda ise, gelir dağılımının düzeltilmesi  ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi, bağımsız yargı ve yolsuzluğa karşı mevcut mevzuatın etkin olarak uygulanması ve eğitimin önemine vurgu yapıyor. Yukarıda belirttiğim araştırma sonuçları Türkiye’deki yolsuzluk fotoğrafını açıklıkla ortaya koyuyor. Kısaca Türkiye’de yolsuzluk var ve yaygın! Bu gerçeklik toplumda güvensizliği besliyor. YOLSUZLUĞUN OMURGASI: ÇIKAR ÇATIŞMASI Yolsuzluğun olduğu yerde her zaman çıkar çatışması var. OECD’nin tanımına göre: “Bir şahıs veya kurum (özel veya kamu), sahip olduğu veya oldukları bir pozisyonu, şahsi veya kurumunun çıkarları için kötüye kullanması durumunda çıkar çatışması meydana geliyor”. Diğer bir deyişle, bir kişi sahip olduğu güvenilirlik gerektiren pozisyonunu şahsi çıkarları için kullanması durumunda çıkar çatışması oluşuyor. Örneğin: Yolsuzluğun bir çeşidi olan rüşvette, yolsuzluğu yapan kişi, rüşvet alarak yarattığı şahsi çıkarı, bulunduğu kurumun çıkarlarının üstünde tutuyor. Bu durumunda çatışan iki çıkar ve sonucunda bir yolsuzluk gerçekleşiyor. Gelelim bu unsurun konumuz ile alakalı kısmına. ACFE’ye göre, çıkar çatışmasının olduğu yolsuzluklar sadece para ve fiziksel varlıkların elde edilmesini içermiyor. Çıkar çatışmasının olduğu ve yandaşlık (kronizm), kayırmacılık (nepotism), iltimas geçme veya aşiret, hemşerilik veya dini topluluk bağlarının yarattığı baskılar sonucu veya bu konularla ilgili motivasyonların neden olduğu görevin kötüye kullanılması eylemleri de yolsuzluğun farklı şekillerini oluşturuyor. Yıllardır bilinen ancak 15 Temmuz tarihinde en somut halini alan durum, Türkiye’de özellikle bir topluluğa bağlı olan kişi ve kurumların sahip oldukları (güvenilirlik gerektiren) pozisyonlarını kendi çıkarları için nasıl kötüye kullandıklarını açıklıkla ortaya koymuştur. Birçok özel ve kamu kuruluşunda istihdam edilen görevlilerin seçilmesinde eğitim, kabiliyet ve liyakat gibi unsurlar yerine, çıkar çatışmasının neden olduğu çok farklı kriterlerin ve özellikle işe alım ve terfi tekniklerinin uygulandığı görülmüştür. Ayrıca yapılan bir çok ticari işlemlerde de bu çıkar çatışmasının etkisinin olabileceği anlaşılıyor. Zira her geçen gün duyduğumuz yeni haberler bu yolsuzlukların çok geniş çapta olduğunu gösteriyor. Örneğin; 81 ilin 74’ünde emniyet müdürlerinin çıkar çatışmasının neden olduğu yolsuzluklar neticesinde bir topluluğa bağlı olan kişilerden seçildiği veya yine bu gruba bağlı olan kişilerin olağanüstü mal varlıklarına sahip oldukları iddiaları bu haberlerden sadece bir kaçı. Bu noktada tüm bu haberlerin iddia olduğunu ve bağımsız yargı sonucunda bu iddiaların araştırılması gerektiğini belirtmemiz gerekiyor.   KURUMSAL YÖNETİM VE İŞ ETİĞİNİN ÖNEMİ Bir kurumun (özel veya kamu) iyi yönetilmesi noktasında kurumsal yönetim araçlarının kullanımı kritik bir öneme sahiptir. Kurumsal yönetim felsefesinin sindirildiği ve araçlarının etkin bir şekilde uygulandığı kurumlarda suiistimal ve yolsuzluk vakaları asgari seviyeye indirilebiliyor. Aksi taktirde kurumların süreçleri sağlıklı bir şekilde çalışamıyor. Özel şirket ise şirket bir süre sonra iflas ediyor, kamu kuruluşu ise hesap vermekle yükümlü olduğu millete iyi hizmet veremiyor. Kurumsal yönetimin kurumların sürdürülebilirliği açısından artık tartışılmadığı bir dünyada, neden kurumları-