de bunu toplum içinde davranışlarıyla yaşayan kişi olunca“ ahlâk ve etik” karmaşık duygularla çepeçevre sarar etrafımızı. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğu bize“ neyin yakışıp yakışmadığının” pusulası oluverir bir anda. Yaşamın erdemli yüzü bu iken o koca çelik kasaların içinde ev, arsa, dükkân, tarla tapuları; farklı döviz türlerinden deste deste paralar vardır. Ahlakı sığdırabileceğimiz büyüklükte bir kasa olmadığından boş yere o kasaların içinde onu aramayız! Çağlar boyunca“ dinler” ahlâklı bir insanın dolayısıyla ahlâklı bir toplumun yönlendiricisi oldular. Gelenekler, görenekler ve adetler doğrudan ya da dolaylı“ ahlâklı” olmanın vurguları olarak tanımlandı. Ama tüm bunlara karşın ahlâkı“ düstur” edinmiş kurumların birçoğunda, ortaçağ karanlığında tanık olunduğu gibi ahlâki bir çöküntü ile yüzleşmedi mi insanlık! Çaldık... Çırptık... Dolandırdık... Suistimali, yolsuzluğu, insan hakkını ve onurunu çiğnemeyi“ ayakta kalabilmenin”,“ güçlü olabilmenin” omurgası zannettik. Önce“ doğayı” sonra kendimizi tükettik.
KİMİ ARARSANIZ ORADA! Aileler için durum böyle de şirketler ve devletler için durum farklı mı? Uluslararası Şeffaflık Derneği’ nden her gün yolsuzluk-rüşvet-suistimal bülteni alıyorum. Tanrım! Dünyanın dört bir tarafında nasıl bir batağın içinde olduğumuzu görebilmek için bültenin sadece başlıklarına bakmak yeterli! Ahlâk erozyonu tam bir iş modeli olmuş! İşte Panama Belgeleri … Kimi ararsanız orada … Siyasetçiler, iş adamları, sivil toplumu temsil ettiğini iddia edenler. Devlet başkanlarından, rüşvetin ve yolsuzluğun olmazsa olmaz kurumu olimpiyat komitesine kadar. B-20’ nin ısrarla gündeminde tutmaya çalıştığı yolsuzluk, rüşvet ve suistimalle mücadele başlığı için başlangıçtaki iyimserliğimi koruyamıyorum! Çünkü konu“ değerlerle” ilgili … Evrensel iş alışkanlıkları devreye girdiğinde neyin yakışıp yakışmadığından çok“ işin bir an önce bitirilmesi” bir performans kriteri olunca, varsın B-20 Gılgamış Destanı kıvamında raporlar ve öneriler getirsin!
|
PANAMA BELGELERI’ NDE KIMI ARARSANIZ BULABILIRSINIZ: SIYASETÇILER, IŞ ADAMLARI, SIVIL TOPLUMU TEMSIL ETTIĞINI IDDIA EDENLER. DEVLET BAŞKANLARINDAN, RÜŞVETIN VE YOLSUZLUĞUN OLMAZSA OLMAZ KURUMU OLIMPIYAT KOMITESINE KADAR... |
2000’ li yılların başında ülkemizin önde gelen sanayi şirketlerinden birinin en üst düzey yöneticileri ile yaptığımız itibar çalıştayında tartışmamız şöyleydi; rüşvet, yolsuzluk ve suistimal konusuna karşı nasıl tavır almalıyız? Cevaplar tam katılımlı bir şekilde,“ Hiç taviz verilmemeli, şirketimize, markamıza böyle bir şeyin yapışmasına asla izin vermemeliyiz. Bu bize yakışmaz” yorumları ile birlikte geldi. O günlerde devam etmekte olan ekonomik krizin içinde oluşturduğumuz senaryolara geçtiğimizde ise, cevaplar ve yorumlar farklılık gösteriyordu. Örneğin;“ hammadde sıkıntımız var. Üretim ucu ucuna bir diğer vardiyayı yakalıyor. Hammaddeyi ithal ediyoruz. Ancak gümrüktekiler işleri ağırdan alıyorlar. Belli ki bir“ zarf” beklentisi var. Bu zarflar yerine gitmezse mal zamanında gümrükten çekilemeyecek. Üretim aksayacak. Bu aksama zincirleme her işe yansıyacak. Ve tabii ki finansal bir karşılığı da olacak” Daha bir saat önce bu konuda hiçbir taviz verilmemesinden yana tavır koyan yöneticilerde bu kez“ ikircikli” bir durum söz konusu. Olacak da nasıl olacak? Sorası geliyor insanın;“ hani bize yakışmazdı!” İş dünyasından belleğimde konuyla ilgili kalan tek örnek P & G ile ilgili. 1980’ li yıllarda P & G, Güney Amerika ülkelerinden birine yatırım yapmak ister. Kendi profesyonel değerlendirmeleri içinde büyüyen bir pazar vardır. Pazar şartları uygundur. Milyonlarca dolarlık yatırım yapmaya değerdir. Ama o da ne! Sözkonusu ülkenin bürokrasisi şartları hızlandırmak ve P & G lehine olgunlaştırmak için adı rüşvet olmasa da bir para talep etmektedir. P & G bu talep karşısında rekabette geri kalmak uğruna yatırımı erte- |
9 |