INmagazine Sayı 33 Etik ve İtibar Derneği INmagazine 33 | Page 40

ETİK
36
Gelecek nesillerin beklentilerine göre bir uyum programı ve şirket organizasyonu inşa ederken , onlardan geçmişin tecrübelerine sadık kalınması beklenmektedir .
muhakkak şirketi , şehri ya da ülkeyi terk ettiğini görüyoruz , duyuyoruz . Terk etmelerindeki temel neden bir arayış ! Daha yaşanabilir , daha dürüst bir çevre istiyorlar . Aslında bu kişiler sanıldığı gibi hırslarından arınmış kişiler değiller bilakis idealleri uğruna daha da hırslı kişilerdir zira “ böyle gelmiş böyle gider ”, “ sen veya ben mi değiştireceğiz ” gibi klasik söylemelere , bakış açılarına takılıp kalmayıp gerçekten ayağa kalkan , eyleme geçen insanlar ve onları takdir etmemek elde değil .
Kurumsal yönetişim ilkeleri doğrultusunda herhangi bir şekilde bir üçüncü taraf ile etkileşime girmeden önce muhakkak onu çeşitli özenli inceleme (“ Due Dillegence ”) süreçlerinden geçiririyoruz . Kişi , dernek , vakıf , müşteri , tedarikçi olması fark etmeksizin bir analiz yapıyoruz , sonrasında ticari ilişkimizi yazılı bir sözleşme metinine döküyoruz , işin kalitesi için gerekli standartların temin edildiğini düzenli olarak kontrol ediyoruz , şirketin sürdürülebilirlik hedefleri ile uyumunu ayrıca kontrol ettikten sonra bir de üstüne iç kontrol yaparak aslında kendi iç paydaşlarımızın eylemlerini de gözlemleyip , kanıtlar ile kayıt altına alıyoruz . Tüm bu çaba ne için ? Uyumlu olmak için ! Peki bu döngü dahilindeki tüm bireyler , şirketlerini temsil etmeden önce ve aslında her yıl düzenli olarak karakter , kapasite ve kapabilete analizine tâbi değiller miydi , öyle ise neyi atlıyoruz ki uyum ihlâlleri yaşanıyor ? Bizler yarının uyum programlarına , bugün her yeni çıkan regülasyonun gereklerini yazarak bir ansiklopedi tarzında davranış kuralları seti mi oluşturmalıyız yoksa daha yalın ve açık tavsiyelerde mi bulunmalıyız ? Bana kalırsa herkes tarafından ulaşılır ve gözle görülür yerlere basit ifadeler bırakmalıyız . Örneğin ; “ E-postaya yazıp gönderemeyeceğin işi yapma !”, “ Yüksek sesle bir toplantıda anlatamayacağın bir iş planı için çalışma !” Hatılarsınız , meşhur uyum sloganlarından bir tanesi “ Do the right thing even no one is watching you !” idi , bu slogan “ kimse seni görmese dahi sen doğru olanı yap ” diyordu ve bundaki saik “ integrity ” türkçe karşığı ile “ doğruluk ve dürüstlük ” olarak idi . Açıkçası şu an veri bizi gözetliyor . Yukarıda ifade etmeye çalıştığım onlarca mevzuat , yakınımızdan ayırmadığımız hatta giydiğimiz teknolojiler biz ve eylemlerimiz hakkında yüzlerce veriyi topluyor . Artık bu verinin toplanmasına itiraz etmiyoruz , nerede , ne şekilde , ne süre ile toplantığına ve kullanımının etik olup olmadığına bakıyoruz . Amaç , teknolojileri tasnif etmek değil riskleri yönetmek . Hatta bir adım öteye giderek , sanıyorum yakın gelecekte hızlı karar almak , dahası acele etmek bir çeviklik göstergesi olmayacak zira hayatımıza “ deepfake ” kavramı girdi . Anlık olarak aldatılmamız pek mümkün ve itibar yerle yeksan olduktan sonra geri kazanılması ciddi zaman ve emek gerektirecektir . Tam da bu noktada yapay zekayı hatta deepfake konusunu bir eğlence ve işi kolaylaştıran bir araç olarak kullanmamız mümkün değil mi ? Elbette mümkün ! Gelecek nesillerin beklentilerine göre bir uyum programı ve şirket organizasyonu inşa ederken , onlardan geçmişin tecrübelerine sadık kalınması beklenmektedir . Bu haklı beklenti , karşılığında yenilikçilerden üretkenlik talep etmektedir . Şöyle ki , önceleri olduğu gibi saatlerce bir yazının , sunumun , hazırlanmasına , bir video ile eğitim ya da mesaj verilmesi için sahneler kurup çekimler yapılmasına artık gerek yok . Şimdilerde ana dilinden başka hiçbir dil yetkinliği olmayan bir kişi dakikalar içerisinde onlarca dilde , bağlı olduğu organizasyonda konuşulan tüm dillerde mesajını hazırlayabiliyor , bunu görsel haline getirebiliyor . Demek ki , nasıl söylediğimiz değil ne söylediğimiz daha önemliymiş !
Uzak değil , yakın gelecekte kişi , unvan , konum değil veri ve eylemin önemli olacağını , anlık iletişimlerin ve teknolojilerin kültürleri daha da yakınlaştıracağını bunun da ortak doğruyu bulmamızda bize kolaylık sağlayacağını düşünüyorum .
Unutmayalım ki , etik ve uyum , sadece bir şirketin imajını değil , aynı zamanda toplumla olan ilişkisini de belirler . TEİD ' in bu alandaki liderliği , Türkiye ' nin iş dünyasının geleceğine şekil vermede kilit bir role sahiptir .
Umarım bu yazı , etik ve uyumun geleceğine dair düşünmeye yönlendiren bir ışık olur