INmagazine Sayı: 3 (Temmuz - Ağustos - Eylül) | Page 9

nestleboycottprofile.aspx). Başta Nestle yöneticileri ve onları boykot edenlerin aynı platformda bu işleri tartışmalarının herkesin yararına olacağını düşünüyorum ama bugüne kadar tanık olmadım. Bazı sivil toplum kuruluşları bazı şirketleri “en sorumsuz şirketler/markalar” başlığı altında kamuoyuna duyuruyorlar (http:// dailycaller.com/2015/01/24/public-eyelist-chevron-as-the-most-irresponsiblecompany/). Dünya kamuoyuna yaptıkları duyurular ile başta yerel tüketici dernekleri olmak üzere, regülatörleri, yatırım fonlarını ve Avrupa Birliği gibi siyasal kurumları etkileyebiliyorlar. Markanın ve itibarın ne kadar “başarılı” ve “etkili” yönetildiği -ciddi olsun ya da olmasın- bu tür oluşumlarla nasıl baş edebildikleri ile de ilintili değil mi? Genellikle, markalar, itibarlarını yönetirken “biz yasalara uygun hareket ediyoruz ve bu konuda çok ciddi süreçlerimiz var” şemsiyesinin altına sığınıyorlar. Ama bizim etik dediğimiz şey de yasaların, yönetmeliklerin bittiği yerde başlıyor. Yasalara uymak zaten marifet değil! Uymazsan ne olacağı belli… Ancak, “vicdanla cüzdan arasında kalma noktasında, kimin çıkarına hangi kararın verildiği” bir ütopya olmaktan çoktan çıktı. Şirketin çıkarları mı, kamunun çıkarları mı? Türkiye’deki HES projelerinin görmezden geldiği temel sorun bu oldu. Ve bu proje sahiplerine çok paraya mal oldu. Hem zamanlama açısından, hem maliyetler ama daha önemlisi toplum tepkisinin oluşturduğu marka lekesi açısından! Yani hem vicdandan oldular hem cüzdandan! Çünkü projeyi, yerel halkın beklentileri, doğanın sürdürülebilirliği ve ekonomik verimliliğin ömrü yerine sadece bir baraj inşaatından elde edilecek devlet sübvansiyonlu elektrik üretimi geliri olarak gördüler! Yani baraj inşaatının temeline “etik harcı” karmayı unuttular! BANKALAR ÜNIVERSITE GENÇLIĞININ GELECEĞINI MI ÇALIYOR? Yine güncel ve tartışılması gereken teknik bir soru; bankalar üniversite öğrencilerine yükseköğrenim giderlerini karşılamaları için kredi vermeliler mi? Bankalar, doğaları gereği kredi almak/vermek üzere bir sistemin üzerine oturmuş ticari girişimler değil midir? Bu nedenle sorunun doğal cevabı tabii ki; “ne var bunda tabii ki verebilirler” olabilir. 7 TÜRKIYE’DEKI HES PROJELERI, ASLINDA HEM ZAMANLAMA, HEM MALIYETLER AMA DAHA ÖNEMLISI TOPLUM TEPKISININ OLUŞTURDUĞU MARKA LEKESI AÇISINDAN ÇOK PAHALIYA MAL OLDU! Peki… Arkasındaki soru şöyle; “Bankaların üniversite öğrencilerine yükseköğrenim giderlerini karşılamaları için kredi vermeleri etik mi?” “Etiktir” cevabını verenlerin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki güncel duruma bakmalarını salık veririm. Üniversiteyi bitirdikleri gün yaşamları boyunca hiçbir şekilde geri ödeyemeyecekleri yüzbinlerce dolar borçla hayata atılan gençlerin, toplumsal yaşam içinde neden olabilecekleri sorunların sorumlusu acaba kim olacaktır? The Economist’in haberine göre 2014 yılında öğrencilere kullandırılan kredi tutarı 1,2 trilyon doları aşmış bulunuyor. Bu kredileri kullananlar arasından 7 milyon kişinin krediyi ödeyemeyeceklerini beyan ettikleri