karşın ‘ussal/rational,’ eş deyişle ‘çıkarcı/self-interested’ olduğu için sendikanın sağlayacağı tüm kazanımlardan
yararlanmayı isteyeceğini söyler. Başka
bir deyişle, hiçbir insanın gerçek anlamda moral olmayı istemediğini, herkesin salt kişisel çıkar uğruna her kuralı
çiğnemeye hazır olduğunu kabul eder
ve insanları doğru davranışa yöneltmek
için yukarıda sözü edilen zorlayıcı bir
aygıtı, bir tür ödül-ceza düzeneğinin
gözdağını gerekli görür.
Eğer bencil davranışa yönelen üyeler
küçük bir azınlık olsaydı, hazıra konma probleminin kendisi doğmazdı.
Ama bencil davranışa yönelme tüm
üyeler için geçerli sayılır ve yine kümenin üzerinde duran hipotetik bir
güç kabul edilir. Problemin çözümünü
böyle temellendirmek bir köpeğe sopa
kaldırmak gibidir. İnsanın bütün törel
niteliğini siler, onu kendisi olmayan bir
güç tarafından denetlenen bir otomata, sorumluluğa yeteneksiz ve kurtarılmayı bekleyen bir çocuğa indirger.
KUŞKUCU DAVİD HUME’A GÖRE, “US HER ZAMAN TUTKULARA
BOYUN EĞER.” SPINOZA İSE, USUN TUTKULARA KÖLELİĞİ
YENEBİLECEĞİNİ DOĞRULUYOR VE BUNUN SALT ÖZNEL BİR
DİLEK SORUNU OLMADIĞINI, İNSANIN USSAL VAROLUŞA
YAZGILANDIĞINI GEOMETRİK YÖNTEMİ İLE TANITLADIĞINI
DÜŞÜNÜYORDU.
TÖRELLIĞIN OLANAĞI
Bu realistik ya da daha iyisi pozitivistik bakış açısı da insan toplumunu ve
onun tüm belirlenimlerini altyapının denetiminde gören ve bu nedenle yurttaş
toplumu kavramını yadsıyarak “kapitalist toplum” tasarımını yeğleyen ideolojinin bakış açısı ile özsel bağdaşma
içindedir. Bu görüş bugün de yaygındır
ve ahlak felsefesinin birincil sorusuna
verilecek yanıtı belirler: İnsan niçin iyi,
doğru ve haklı olanı istesin? İnsanın
özsel moral niteliğine güvenilebilir mi?
Duyunç özgürlüğü kavramı bir yanılsama mıdır? Eğer bir yanılsama ise, insanı iyi, doğru, haklı olanı istemeye ve
yapmaya zorlamanın dışında başka bir
yol var mıdır? Kötümser ya da nihilistik
yanıt insanlığın moral bir belirlenim taşımadığı, hiçbir zaman moral erginliğe
ulaşamayacağı ve bu nedenle en sonunda zor üzerine dayalı bir denetim
dizgesinin altına alınması gerektiğidir.
Bir kural olarak, bu görüşü savunanlar
denetleyicilerin moral niteliği sorusunu
sormayı düşünmezler çünkü zorlayıcı
gücün kendisinin moral olacağı konusunda hiçbir güvence yoktur. Gerçekte,
tam tersine, zorlamanın kendisi moral
değildir. Zorlama dinsel bir etmen, bir
tanrı korkusu, bir ceza beklentisi, bir
ödül umudu olabilir ve beklenen sonucu yaratabilir. Gene de böyle sağlanan
ahlak en iyisinden dışsal ahlaktır, bireyin kendi duyuncundan doğmuş değildir, ve modern törellik ile geçimsizdir.
Böyle insan özgür değildir çünkü kendi
duyuncunun yargısına göre davranmaz,
ama sorgulamaksızın doğruladığı dışsal
bir buy