INmagazine Sayı 17 | Page 18

DOSYA: MY LAI Kurbanlar arasında yaşlı erkekler, kadınlar, çocuklar ve bebekler bulunuyordu. Bazı kadınlar hatta 12 yaşında olanlar bile Amerikalı askerlerin toplu tecavüzüne uğradı ve vücutları parçalandı. Katliam esnasında 504 kişi öldürüldü; bunlardan 56’sı bebek olmak üzere 173’ü çocuk yaşta idi. sayıda cesedi fark etmeye başlamamız çok uzun sürmedi. Baktığımız her yer- de ölü bedenler gördük. Bunlar, iki, üç, dört, beş yaşında bebekler, kadınlar, çok yaşlı erkekler. ” ifadelerini kullanmıştı. 16 Ondan sonrası ise tam bir kahramanca hikayeydi. Helikopteriyle ve köylülerle katledilen askerler arasında inen Teğ- men Thompson, helikopterdeki topçu Lary Colburn'a Amerikan askerlerini ateşlemeyi bırakmazlarsa ateş etmele- rini emretti. Bu aslında kendi askerle- rine ateş etmek anlamına geliyordu ve işler ters giderse ihanet için yargılan- manın bir yolu bile vardı. Fakat Teğmen Thompson, tüm riskleri üstlenip insan hayatını kurtarmaya karar verdi. Orada- ki insanlar Thompson için Vietnam, Ve- itkong veya Amerikalı değil; sadece ka- dınlar, yaşlılar, çocuklar ve bebeklerdi. Askerler ile helikopter mürettebatı arasında yaşanan gerginlikten sonra, katliamcılar geri adım attılar. Onlar geri çekilince de helikopter ekibi birkaç sağ kalmış Vietnamlı sivili bölgeden tahliye etmeyi başardı. Thompson, üsse geri döndüğünde ya- şananlar karşısında büyük bir öfke ve utanç yaşıyordu. Hemen şikayetini yap- tı, fakat Komutanı Albay Watke durumu savaş suçu olarak üst birimlere bildir- medi. Albay, teğmenin olayları abart- tığını düşünüyordu. Thompson’un da 17 çabalarına rağmen olayı gizleme çalış- maları devam etti. Bu sırada aynı birlik- ten olan ama katliama katılamayan Ron Reidenhour isimli asker savaş suçlarını ihbar etmesine rağmen sonuç alama- yınca ünlü gazeteci Seymour Hersh ile haberi paylaştı. Hikaye Kasım 1969'da tüm dünyada patladı. Olaydan yaklaşık bir sene sonra katli- am ABD ordusu tarafından kabul edildi. Ayrıca köylerde yapılan bu katliam yine ABD ordu fotoğraflarıyla da belgelendi. Büyük tepki alan katliam sebebi ile da- valar açıldı. Fakat adalet yerine geldi mi denilirse cevap büyük bir hayır olacak- tır. Katliam emrini veren Teğmen Willi- am Calley ile birlikte bu kanunsuz emre itaat eden 14 asker hakkında açılan davada askerlerin hemen hemen hepsi Bu sayfada kullanılan görseller https://en.wikipedia.org sitesinden alınmıştır. beraat etmiştir. Yalnızca Teğmen Calley önce ömür boyu hapse mahkûm edilse de daha sonra ABD Başkanı Richard Nixon tarafından çıkarılan bir af ile ce- zası 3 senelik ev hapsine çevrilmişti. Fakat burada aslı önemli olan Teğmen Thompson’un davranışıdır. Teğmen bütün riskleri alarak hatta kendi ku- rumuna da karşı gelerek doğru bildiği; etik davranışı yapmıştır. Bunun sonu- cu kendi askerlerine ateş açıp belki de hain olarak damgalanmak olsa bile in- sanlığın yüce değerlerini ön plana almış ve katliamcılarla köylülerin arasında girmiştir. Susabilir miydi? Evet. Gör- mezden gelebilir miydi? Evet. “Bunlar bizimkiler sonuçta yaptıklarını da ülke- miz için yapıyor sayılırlar. Hem bu köy- lüler de düşman olacaklardır sonunda.” diyebilir miydi? Evet. Fakat onun sahip olduğu etik ilke ve değerleri böyle dav- ranmasına engel olmuştu. Ne olursa olsun kariyeri bile söz konusu olursa olsun doğrunun yanında yer almayı seçmişti. Bu tür etik karar anları elbette bu ka- dar ölümcül olmasa da iş dünyasında da verilmesi gerekmiyor mu? Ne yazık ki birçok şirket bazen hukuk veya etik dışı kararlar almak konusunda çalışan- lara görülmez ve duyulmaz bir baskı uygulayabiliyor. Bu baskı bazen şirket çalışanlarına karşı uygulanan mobbing oluyor bazen de işler yürütülsün diye verilen rüşvetler; bazen bir yöneticinin büyük bir çıkar çatışması yaşaması olu- yor, bazen de şirketin çevreye verdiği büyük zarar. Bireylerin de grup baskısına yatkın oldukları bilimsel bir olgu olduğunu düşünürsek, kabul edilemez davranış- lara girişmek çevrede aynı şeyi yapan başkaları olduğu zaman daha kolay oluyor. Grup baskısının anlaşılabilir ol- ması ise onu affedilir veya masum yap- mıyor. Aynı My Lai’de olduğu gibi genç bir askerin çevre baskısı ile savaş suçu işlemesi psikolojik bir bakış açısından anlaşılabilir ama askerin bu fiili, hukuki ve etik olarak maruz görülemez. O as- ker artık savaş suçlusudur. Aynı şekilde yaşanacak bir çevre katliamına sesini çıkarmayan veya yolsuz bir bakandan ihale kovalayan bir çalışan için de ge- çerlidir. Başkaları ile birlikte etik dışı davranışa yönelmeniz, eylemlerinizin etik dışılığı için hiçbir özür sağlamaz. Etik dışı davranışları salt yaygın ol- dukları için kabul etmeye başladığımız zaman, neyin kabul edilebilir olduğuna ilişkin yargılarda bulunma yeteneğimizi de terk ederiz. İşte orada Thompson gibilere ihtiyaç duyulur. Olanın yanlış olduğunu sezdi- ği anda ona karşı koyan ve kendisinden önce toplumun genel faydasını gözeten bireylere. Zaten kahramanlık dediğiniz de bundan başka bir şey olabilir mi? Susmasının kendi faydasına olduğunu bile bile düşünmek ve haksızlığa feryat etmek. Hannah Arendt “Kötülüğün Sıradanlığı” isimli meşhur eserinde böyle bir prob- lemin çözümü için şöyle bir tavsiyede bulunur: “Hiçbir şey yaptıklarımızı dü- şünmekten daha önemli değildir.”