DOSYA: MY LAI
Kurbanlar arasında yaşlı
erkekler, kadınlar, çocuklar ve
bebekler bulunuyordu. Bazı
kadınlar hatta 12
yaşında
olanlar bile Amerikalı
askerlerin toplu tecavüzüne
uğradı ve vücutları parçalandı.
Katliam esnasında 504
kişi
öldürüldü; bunlardan 56’sı
bebek olmak üzere 173’ü
çocuk yaşta idi.
sayıda cesedi fark etmeye başlamamız
çok uzun sürmedi. Baktığımız her yer-
de ölü bedenler gördük. Bunlar, iki, üç,
dört, beş yaşında bebekler, kadınlar, çok
yaşlı erkekler. ” ifadelerini kullanmıştı.
16
Ondan sonrası ise tam bir kahramanca
hikayeydi. Helikopteriyle ve köylülerle
katledilen askerler arasında inen Teğ-
men Thompson, helikopterdeki topçu
Lary Colburn'a Amerikan askerlerini
ateşlemeyi bırakmazlarsa ateş etmele-
rini emretti. Bu aslında kendi askerle-
rine ateş etmek anlamına geliyordu ve
işler ters giderse ihanet için yargılan-
manın bir yolu bile vardı. Fakat Teğmen
Thompson, tüm riskleri üstlenip insan
hayatını kurtarmaya karar verdi. Orada-
ki insanlar Thompson için Vietnam, Ve-
itkong veya Amerikalı değil; sadece ka-
dınlar, yaşlılar, çocuklar ve bebeklerdi.
Askerler ile helikopter mürettebatı
arasında yaşanan gerginlikten sonra,
katliamcılar geri adım attılar. Onlar geri
çekilince de helikopter ekibi birkaç sağ
kalmış Vietnamlı sivili bölgeden tahliye
etmeyi başardı.
Thompson, üsse geri döndüğünde ya-
şananlar karşısında büyük bir öfke ve
utanç yaşıyordu. Hemen şikayetini yap-
tı, fakat Komutanı Albay Watke durumu
savaş suçu olarak üst birimlere bildir-
medi. Albay, teğmenin olayları abart-
tığını düşünüyordu. Thompson’un da
17
çabalarına rağmen olayı gizleme çalış-
maları devam etti. Bu sırada aynı birlik-
ten olan ama katliama katılamayan Ron
Reidenhour isimli asker savaş suçlarını
ihbar etmesine rağmen sonuç alama-
yınca ünlü gazeteci Seymour Hersh ile
haberi paylaştı. Hikaye Kasım 1969'da
tüm dünyada patladı.
Olaydan yaklaşık bir sene sonra katli-
am ABD ordusu tarafından kabul edildi.
Ayrıca köylerde yapılan bu katliam yine
ABD ordu fotoğraflarıyla da belgelendi.
Büyük tepki alan katliam sebebi ile da-
valar açıldı. Fakat adalet yerine geldi mi
denilirse cevap büyük bir hayır olacak-
tır. Katliam emrini veren Teğmen Willi-
am Calley ile birlikte bu kanunsuz emre
itaat eden 14 asker hakkında açılan
davada askerlerin hemen hemen hepsi
Bu sayfada kullanılan görseller https://en.wikipedia.org sitesinden alınmıştır.
beraat etmiştir. Yalnızca Teğmen Calley
önce ömür boyu hapse mahkûm edilse
de daha sonra ABD Başkanı Richard
Nixon tarafından çıkarılan bir af ile ce-
zası 3 senelik ev hapsine çevrilmişti.
Fakat burada aslı önemli olan Teğmen
Thompson’un davranışıdır. Teğmen
bütün riskleri alarak hatta kendi ku-
rumuna da karşı gelerek doğru bildiği;
etik davranışı yapmıştır. Bunun sonu-
cu kendi askerlerine ateş açıp belki de
hain olarak damgalanmak olsa bile in-
sanlığın yüce değerlerini ön plana almış
ve katliamcılarla köylülerin arasında
girmiştir. Susabilir miydi? Evet. Gör-
mezden gelebilir miydi? Evet. “Bunlar
bizimkiler sonuçta yaptıklarını da ülke-
miz için yapıyor sayılırlar. Hem bu köy-
lüler de düşman olacaklardır sonunda.”
diyebilir miydi? Evet. Fakat onun sahip
olduğu etik ilke ve değerleri böyle dav-
ranmasına engel olmuştu. Ne olursa
olsun kariyeri bile söz konusu olursa
olsun doğrunun yanında yer almayı
seçmişti.
Bu tür etik karar anları elbette bu ka-
dar ölümcül olmasa da iş dünyasında
da verilmesi gerekmiyor mu? Ne yazık
ki birçok şirket bazen hukuk veya etik
dışı kararlar almak konusunda çalışan-
lara görülmez ve duyulmaz bir baskı
uygulayabiliyor. Bu baskı bazen şirket
çalışanlarına karşı uygulanan mobbing
oluyor bazen de işler yürütülsün diye
verilen rüşvetler; bazen bir yöneticinin
büyük bir çıkar çatışması yaşaması olu-
yor, bazen de şirketin çevreye verdiği
büyük zarar.
Bireylerin de grup baskısına yatkın
oldukları bilimsel bir olgu olduğunu
düşünürsek, kabul edilemez davranış-
lara girişmek çevrede aynı şeyi yapan
başkaları olduğu zaman daha kolay
oluyor. Grup baskısının anlaşılabilir ol-
ması ise onu affedilir veya masum yap-
mıyor. Aynı My Lai’de olduğu gibi genç
bir askerin çevre baskısı ile savaş suçu
işlemesi psikolojik bir bakış açısından
anlaşılabilir ama askerin bu fiili, hukuki
ve etik olarak maruz görülemez. O as-
ker artık savaş suçlusudur. Aynı şekilde
yaşanacak bir çevre katliamına sesini
çıkarmayan veya yolsuz bir bakandan
ihale kovalayan bir çalışan için de ge-
çerlidir. Başkaları ile birlikte etik dışı
davranışa yönelmeniz, eylemlerinizin
etik dışılığı için hiçbir özür sağlamaz.
Etik dışı davranışları salt yaygın ol-
dukları için kabul etmeye başladığımız
zaman, neyin kabul edilebilir olduğuna
ilişkin yargılarda bulunma yeteneğimizi
de terk ederiz.
İşte orada Thompson gibilere ihtiyaç
duyulur. Olanın yanlış olduğunu sezdi-
ği anda ona karşı koyan ve kendisinden
önce toplumun genel faydasını gözeten
bireylere. Zaten kahramanlık dediğiniz
de bundan başka bir şey olabilir mi?
Susmasının kendi faydasına olduğunu
bile bile düşünmek ve haksızlığa feryat
etmek.
Hannah Arendt “Kötülüğün Sıradanlığı”
isimli meşhur eserinde böyle bir prob-
lemin çözümü için şöyle bir tavsiyede
bulunur: “Hiçbir şey yaptıklarımızı dü-
şünmekten daha önemli değildir.”