INmagazine Sayı 15 | Page 41

Adalet en basit tanımı ile hak ve hukuka uygunluk ve hakkaniyet kavramla- rı ile tanımlanır. Hayatında hiç mahkemeye çıkmamış insanların bile bildiği üzere ülkemizde her duruşma salonunda "Adalet mülkün(devletin) temelidir” yazmaktadır. Ancak adalet hukuk disiplinin bir parçası olduğu kadar etik ve etik kültür ile de çok yakından ilişkili bir kavramdır. i nsanlar, farkında olmadan gün- lük hayatlarındaki olayların ve durumların adil olup olmadığı- na dikkat ederler ve davranışla- rını da buna göre yönlendirme eğilimi taşırlar. Bütün bunları ya- parken adalet kavramının üç kurucu unsurunun da kendileri için gerçek- leşiyor olmasını ararlar. Eşitlik, ras- yonellik ve karşılıklılık (bir durumun adil olabilmesi için en az iki taraftan oluşan bir ilişki mevcut olmalıdır) bu beklentinin büyük ölçüde karşılan- ması için gerekli ve yeterlidir. Karşı- lıklılık unsuru çerçevesinde bireyler, aynı haklı beklentiyi çalıştıkları yer- lerde ve orada kurdukları ilişkilerde de taşırlar. İşte bu beklentiyi karşıla- yacak organizasyonel adalet, bireyin içerisinde bulunduğu şirketteki uy- gulamalarla ilgili olarak adalet algıla- masıdır (Greenberg, 1996: 24). Şirketlerde de durum böyledir. Ça- lışanlar, kendilerini sürekli başka çalışanlarla karşılaştırma eğilimi gösterirler. Kuralların herkese eşit uygulanmasını, eşit işe eşit ücret ödenmesini, izinlerde eşit haklara sahip olmayı, bir takım sosyal imkân- lardan kendisinin de diğerleriyle eşit şekilde yararlanmasını bekler. Ancak, adalet algılamasının odak noktası sa- dece çıktılar ve bu çıktıların karşılaş- tırılması değildir. Şirketteki kurallar, bu kuralların uygulanış biçimi ve bi- reyler arasındaki etkileşim de adalet algılamasının odağında bulunmakta- dır (Barling and Michelle, 1993: 651). Sadece çalışanların, çalıştıkları yer- deki organizasyonel adaleti kendi kendilerine tesis etmeye çalışmaları oldukça sakıncalıdır. Bu durumu yö- netmek, kurallar getirmek, tedbirler almak, politikalar belirlemek gibi bir- çok işlem şirketteki kültürü ve uyum programlarını sağlamaya çalışan yöneticiler tarafından yapılmalıdır. Örneğin, bu kapsamda şirket içinde İnsan Kaynaklarına düşen, organi- zasyonel adaleti (adil ücret paylaşı- mı, terfi için fırsat eşitliği ve personel seçim prosedürleri ve benzer konu- larda) dağıtıcı, orantılı ve gereği gibi tesis etmeleridir. Adalet sadece çalı- şanlara sağlanan haklar gibi pozitif durumlarda değil, aynı zamanda yan- lış davrananlara yapılacak yaptırım- larda da kendisini göstermektedir. Kişiler kurallara uydukları durumlar- da başkalarının kurallara uymadan avantaj sağladıklarını gördüklerinde kurallara uymayanların bunun sonu- cuna katlandıklarını görmek isterler. Aynı süpermarkette uzun bir kasa kuyruğu beklediğimizde önümüze geçen kişilere kasiyerin müdahale etmesi veya yoğun trafikte herkes dur-kalk yapıyorken emniyet şeridini keyfi olarak kullanan sürücüyü trafik polisinin durdurması gibi durumlar kendi hakkımızın yenmiyor olduğu- nu gösterdiği için bizde hakkaniyet duygusu uyandırır. ULTİMATOM OYUNU BİZE NE ÖĞRETEBİLİR? Davranışsal ekonominin en meşhur örneklerinden biri olan ültimatom oyunu teorisi 1980’lerde Werner Güth tarafından ortaya atılmış ve sos- yal psikoloji deneylerine konu olmuş- tur. Buna göre ültimatom oyununda; biri teklif veren, diğeri ise teklif sunu- lan olmak üzere iki birbirini tanıma- yan kullanıcı bulunmaktadır. Deneye göre birinci kişiye sadece oyundaki şartlara uymak kaydıyla ve başka bir beklenti olmadan 100 dolar gibi belli bir miktar para verilmektedir. Bu pa- ranın birinci kişide kalmasının şartı ise birinci kişinin bu paranın belli bir miktarını(mesela 40 dolar) ikinci kişiyle paylaşmayı kabul etmesi, ikin- ci kişinin de tüm para oranına göre birinci kişi tarafından teklif edilecek miktarı kabul etmesi olarak belirlen- miştir. İkinci kişi teklifi kabul ederse her iki katılımcı yüz doları anlaşılan şekilde(örneğimizde 60/40 olarak) paylaşmakta ancak ikinci kişi teklifi kabul etmezse iki oyuncu da hiçbir kazanç elde edememektedir. Yani birinci kişinin oyunun sonunda bir miktar paraya sahip olabilmesi için karşı tarafı da tatmin edecek bir tek- lifte bulunması gerekmektedir. Bu deneyde yapılan testlere göre bel- li bir miktar para verilen birinci kişi- ler ikinci kişilere yüzdesel anlamda çok farklı teklifler yapmışlardır. Kimi teklif verenler paranın %1’ini teklif ettiği gibi kimileri ise %50 gibi eşit paylaşmayı seçmişlerdir. Ancak de- neylerin sonucunda, teklif verenlerin %20’nin altında kaldığı neredeyse her durumda tekliflerin ikinci kişiler tarafından kabul edilmediği görül- müştür. 39