INmagazine Sayı 14 | Page 52

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK estetik ve tekniğe sahip devasa hey- keller vardı. Yüzlerce heykelin bu kadar ilkel bir teknolojiye sahip halk tarafından yapılmış ve dikilmiş ol- ması Hollandalı denizcilere imkansız gelmişti . Daha sonra ada çeşitli Avrupalı de- nizciler tarafından defalarsa ziyarete uğradı. Bu ziyaretler ada halkına kö- tülük, acı ve ölüm getirmekten başka işe yaramadı. Bu bir nevi katliam ve soykırım öyle bir hale geldi ki ada nü- fusu 19.yüzyılın sonuna doğru 111 kişiye kadar düştü. 50 Daha sonra elbette adadaki dev hey- keller araştırmacıların ilgisini çek- meye başladı. 1882 yılında Almanlar adada etnolojik incelemeler yapmak için geldiler. Daha sonra Adadaki Moai adı verilen insan heykellerinin 1886 yılında ilk defa fotoğraflarını çekildi. Ünü araçtırmacı Pater Sebas- tian Englert, heykellerin 638 tanesini numaralandırmış ve kategorize et- miştir. Esasında bu heykellerin daha önceden 1000 adedin üstünde oldu- ğu tahmin edilmektedir. Ada yerlililerin kökenlerinin neresi olduğu konusunda ilk teorilere göre, ada halkının Güney Amerika kökenli oldukları iddia ediliyordu. Fakat daha sonra yapılan çalışmalar ve DNA ana- lizleri ile halkın Pasifik Okyanusu’n- daki adalardan gelen Polinezyalılar olduğu kanıtlanmış oldu. Bulunan bir iskelet üzerinde yapılan karbon testi ise adaya insanların ilk olarak 318 yılında ayak basıldığını ortaya koyarken tam olarak ne zaman yapıldıkları bilinmeyen heykellerin, M.S. 1000 ile 1600 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bahsi geçen zaman diliminde Pas- kalya Adası’nın çok sayıda kuşun ve küçük hayvanların yaşadığı gür or- manlara ve verimli topraklara sahip olduğuna inanılıyor. Peki ne oldu da ada şimdiki haline yani yüzlerce de- vasa heykel ile verimsiz bir hale gel- Medeniyetlerini oldukça sınırlı kaynaklara dayanarak kuran ve ona göre bir sisteme sahip olan bu toplumun öngöremediği çok önemli bir problem vardı. O da adanın kendilerine “arz” ettiği kaynakların kendilerinin “talep”lerine göre çok daha ye- tersiz kalmasıydı. Bu yüzden de meydana gelen çevre felaketi ada halkının tüm medeniyetinin de çözülmesine sebep olmuştu di. Çeşitli teoriler olsa da genel olarak kabul edilen teze göre ada kelimenin tam anlamı ile bir “sürdürülebilirsiz- lik” faciası yaşadı. Bu teze göre adaya gelen Polinezyalılar aradan geçen yıl- lar içinde büyük bir medeniyet kur- mayı başardılar. Bu medeniyet çeşitli klanlardan meydana geliyordu ve her klanın kendi içerisinde bir yönetim organı bulunmaktaydı. Bir süre son- ra her klan gösteriş, atalarına say- gı veya bilemediğimiz bir sebep ile devasa heykeller dikmeye başladı. Yazılı kaynak olmadığı için asla bi- lemeyeceğimiz bir sebepten dolayı bir anda klanlar arasında bir heykel yarışı başladı. Heykellerin yapımı ve taşınması için adadaki palmiye ağaç- ları sonu düşünülmeden kesilmeye başladı. Ağaç kesimi sadece adanın bitki örtüsünün kaybolmasına sebep olmadı. Toprağı erozyonlara karşı tutan ağaçların kesilmesi adanın ve- rimsizleşmesine sebep oldu. Hatta bu verimsizliğin büyük olasılıkla expan- siyonel olarak adada ağaçların azal- masına sebep oldu. Bunun sonucu da kaynaklar için yaşanan iç savaş oldu. O kadar ki Avrupalar adaya ilk geldik- lerinde bir zamanlar ormanlarla kap- lı olan Paskalya adasında kano yapa- cak kadar bile ağaç bulunmuyordu. Paskalya adasındaki toplumu oluş- turan temel sosyal birim, toprağa or- taklaşa sahip olan geniş aileler diye nitelendirebileceğimiz klanlar idi. Her bir klan hem dini hem de gün- lük faaliyetler için kendi otoritesine sahip olan bir şef tarafından yöneti- liyordu. Paskalya adasındaki bu sys- tem hem adanın gelişimini hem de çöküşünü sağlayan yapı idi . Paskalya adasının en önemli özelliklerinden biri tarım faaliyetleri için çok az çaba ve zaman harcanmasıydı. Bu nedenle klan şeflerinin halkı dini faaliyetlere yöneltmeleri için fazla zaman kalı- yordu. Böylece bu küçük ada sakin- leri Polinezya Kültürünün en karma- şık dini ritüellerine sahip bir toplum yaratmayı başardılar. Dini törenlerin merkezleri Ahu diye adlandırılıyor- du. Bu alanların 300’den fazlası sa- hil kenarlarında inşa edilmişti. Pas- kalya halkının entelektüel seviyesi Ahuların bir kısmının genel olarak astronomik olaylara göre şekillendi- rilmesi ile değerlendirilebilir. Elbette Ahulara dikilen Moai Ismi verilen dev heykeller Polinezya halkının dini ya- pısında büyük öneme sahipti. Heykeller, adadaki taş ocağında sa- dece obsidiyen taş aletler kullanıla- rak oyulmuştular. Son derece estetik edilmiş bir biçimde bir erkek başı ve gövdesi oalrak tasarlanmışlardı. Hey- kellerinin başının üstünde başka bir taş ocağından getirilen 10 ton ağır- lığında “kırmızı” bir taş yer alıyordu. Görülen o ki adalılar için en büyük sorun her biri yaklaşık 10 metre yük- sekliğinde olan bu heykelleri adanın bütün bölgelerine taşımak ve ardın- dan ahu üzerine dikmek olmuştu. Ja- red Diamond bu konu hakkında ünlü eseri Tüfek, Mikrop ve Çelik’te şöyle bahseder: “Paskalya Adası halkı 30 tonluk taş heykeller dikmeyi başar- mıştı -kas güçleri dışında herhangi bir güç kaynağı bulunmayan 7000 nüfuslu bir ada için küçümsenmeye- cek bir başarı bu.” Paskalya adalıların heykellerin taşın- ması için bulduğu çözüm yolu, ada- nın ve kendi toplumlarının geleceği için anahtar bir rol oynadı. Adada ta-