STRATEJİ |
|||
18 |
Ç alıştığınız şirkette sizinle aynı kıdemde ve tamamen aynı işi yaptığınız bir arkadaşınız olduğunu farz edelim. Bir gün genel müdür gelip size şu şaşırtıcı soruyu soruyor:“ Eğer sana 10 bin TL maaş verirsem, arkadaşına 8 bin TL vereceğim. Eğer sana 12 bin TL maaş verirsem, arkadaşın 14 bin TL alacak. Karar senin.” Ne yaparsınız? Bu soruya verilecek yanıt aslında ilk başta çok basit görünebilir. Nihayetinde kim daha fazla para kazanmak istemez ki? Ancak bu konuda yapılan araştırmalar, hiç de azımsanmayacak sayıda deneğin 10 bin TL’ lik teklifi seçtiğini gösteriyor. Üstelik birçok farklı kültürde durum aynı. Zira 12 bin TL’ yi seçtiklerinde daha fazla para kazanacak olmalarına rağmen, birebir aynı olduğunu düşündükleri birinden göreli olarak daha az kazanacak olmak, insanda taşımak istemediği bir duygusal yük yaratıyor. Yani 2 bin TL’ den feragat ederek, arkadaşından daha az kazanacak olmanın yarattığı içsel sıkıntıyı bertaraf edenlerin sayısı hiç de az değil. Peki rasyonel olduğu-yani her koşulda kendi çıkarını maksimize edeceği- varsayılan insanlar nasıl oluyor da böylesine“ mantıksız” ve“ duygusal” kararlar alabiliyor? Hani hepimiz kâr maksimizasyonu peşinde koşuyorduk sevgili klasik ekonomistler? İşte �hicago Chicago Üniversitesi ekonomi profe� profesörü Richard Thaler, yukarıdaki soruya cevap aradığı çalışmaları sayesinde 2017
Richard Thaler
|
2017 NOBEL EKONOMI ÖDÜLÜ’ NÜ KAZANAN RICHARD THALER, DAVRANIŞSAL EKONOMI ALANINDA YAPTIĞI ÇALIŞMALARLA PSIKOLOJI VE EKONOMI BILIMLERINI BIR ARAYA GETIREREK INSANLARIN HANGI KARARLARI NASIL ALDIĞINI DAHA IYI ANLAMAMIZI SAĞLADI. |
Nobel Ekonomi Ödülü’ ne layık görüldü. Thaler, davranışsal ekonomi alanında yaptığı çalışmalarla psikoloji ve ekonomi bilimlerini bir araya getirerek insanların hangi kararları nasıl aldığını daha iyi anlamamızı sağladı. Türkçeye“ Dürtme” olarak çevrilen kitabı Nudge ile de, davranışsal ekonominin günlük hayatımızın farklı alanlarında nasıl uygulanabileceğini gösterdi. İşte bugün kamu politikalarından müşteri ilişkilerine, birileri bizi sürekli olarak dürtüyor ve eğer başarabilirse kararlarımızı etkiliyor. Yani biz farkına varalım ya da varmayalım, bize sunulan tercihleri değerlendiriyoruz. İşte bu yazıda, Thaler’ ın teorisinin şirket� şirketlerde etik ve uyum açısından nasıl kullanılabileceğini tartışacağım. Ama öncelikle şu dürtme meselesini iyice bir anlayalım.
DÜRTÜLMEK GÜZELDİR( YA DA BİZ ÖYLE SANIYORUZ) Thaler’ in hayatımıza kattığı fikirleri anlamak için öncelikle 2002 yılındaki başka bir Nobel Ekonomi Ödül törenine gidelim. Bir diğer davranışsal ekonomist Daniel Kahneman 1970’ li yıllardan beri süregelen çalışmaları ile, insanın bilişsel sisteminin yaptığı hataları( cognitive bias) ortaya koymuştu. Buna göre, birçoğumuz olaylar arasında ilişki kurarken aslında hatalı sonuçlar çıkarmamıza neden olacak şekilde akıl yürütebiliyoruz. Kahneman’ a göre, insan beyni Sistem-1 ve Sistem-2 olarak iki farklı şekilde düşünme kapasitesine sahip. Sistem-1, var olan durumda geçmiş deneyimlerden ve kendi var-
du�
sayımlarınızdan yola çıkarak hızlı bir şekilde sonuca varmamızı sağlıyor. Böylece fazla yorulmadan bir sonuca varmış olmanın gönül rahatlığına kavuşuyoruz. Sistem-2 ise, beynin daha detaylı düşündüğü, neden sonuç ilişkilerini anlamak için biraz yavaşladığımız daha derin bir düşünme sistemini tarifliyor. Daha doğru sonuçlara varmamız olası ama böyle düşünmek daha zahmetli. Özetle, Sistem�1 istem-1 içgüdüsel kararlar alma� almamızı sağlarken, Sistem-2 yargısal kararlar almamızın yolunu açıyor. Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabında bu konuyu ele alan Kahneman, farkında olmadığımız bir gerçeği yüzümüze vuruyor. Bir çoğumuz, kararlarımızın önemli bir kısmını Sistem-2’ ye geçip ince eleyip sık dokuyarak almak yerine, içgüdüsel olan Sistem-1’ e yöneliyoruz. Nedeni ise çok basit: Tembeliz.
|