Haziran haziran | Page 62

EDEBİYAT VE İNSAN Fatma Aslan Edebiyatın kesin bir tarihi veya varlığını sayısal olarak ifade edemeyeceğimizi düşünmekteyim. Edebiyat insanın yaratılması ve dünyaya ayak basmasıyla başlamış ve son insana kadar da varlığını sürdürecektir. Tarihi devirler dikkate alındığında ilk olarak mağara duvarlarına çizilen resimlerde edebiyatın varlığını bizlere hissettirmiştir. Edebiyat dediğimiz bilim dalı sadece şiirler, romanlar veya hikâyelerden mi ibarettir? Aradan yüzyıllar geçmesi ve medeniyetlerin kurucusu olarak anılan Sümerlilerin yazıyı keşfetmesi böylelikle her milletin veyahut ırkın kendine ait bir dili ve bu dilin de sembollerden oluşan alfabesi oluşmuştur. Edebiyat insanın ve hayatın en canlı ve önemli parçasıdır. Hiçbir yazar veya şair kelimeleri tabirleri dil bilimi ile uğraşan âlimlerden öğrenmezler onlar yaşayarak öğrenirler. Edebiyatı diğer bilim dallarından ayıran en önemli özellikte bu değil midir? Yaşanmışlık veya yaşanabilir olması edebiyatı dinamik kılmaktadır. Bu yönü ile de diğer bilim dallarından ayrılır ve ‘’şahsi üslup ‘’ algısını da zihinlerde oluşturur. Kırık bir aynada nasıl insanın çehresi gözükürse bir mısra, bir beyit, bir atasözü Hatta küçük bir deyişte de insandan bir parça vardır. Edebiyat kendini belirtmek demektir. O, dil ile vücuda gelen bir ahenktir. İnsanın evidir. Var olduğundan beri insanlar üzerinde hoş bir seda bırakmaktadır. Bizim edebiyatımızın temelinde ise iyiyi, güzeli ve doğruyu yazmak; paylaşmak ve aktarmak vardır. 62