EDEBİYAT VE İNSAN
Fatma Aslan
Edebiyatın kesin bir tarihi
veya varlığını sayısal olarak
ifade edemeyeceğimizi
düşünmekteyim. Edebiyat
insanın yaratılması ve
dünyaya ayak basmasıyla
başlamış ve son insana
kadar da varlığını
sürdürecektir. Tarihi devirler
dikkate alındığında ilk
olarak mağara duvarlarına
çizilen resimlerde
edebiyatın varlığını bizlere
hissettirmiştir. Edebiyat
dediğimiz bilim dalı sadece
şiirler, romanlar veya
hikâyelerden mi ibarettir?
Aradan yüzyıllar geçmesi ve
medeniyetlerin kurucusu
olarak anılan Sümerlilerin
yazıyı keşfetmesi böylelikle
her milletin veyahut ırkın
kendine ait bir dili ve bu
dilin de sembollerden
oluşan alfabesi oluşmuştur.
Edebiyat insanın ve hayatın
en canlı ve önemli
parçasıdır.
Hiçbir yazar veya şair
kelimeleri tabirleri dil
bilimi ile uğraşan âlimlerden
öğrenmezler onlar
yaşayarak öğrenirler.
Edebiyatı diğer bilim
dallarından ayıran en önemli
özellikte bu değil midir?
Yaşanmışlık veya yaşanabilir
olması edebiyatı dinamik
kılmaktadır. Bu yönü ile de
diğer bilim dallarından ayrılır
ve ‘’şahsi üslup ‘’ algısını da
zihinlerde oluşturur. Kırık bir
aynada nasıl insanın çehresi
gözükürse bir mısra, bir beyit,
bir atasözü
Hatta küçük bir deyişte de
insandan bir parça vardır.
Edebiyat kendini belirtmek
demektir. O, dil ile vücuda
gelen bir ahenktir. İnsanın
evidir. Var olduğundan beri
insanlar üzerinde hoş bir
seda bırakmaktadır. Bizim
edebiyatımızın temelinde ise
iyiyi, güzeli ve doğruyu
yazmak; paylaşmak ve
aktarmak vardır.
62