Ülkenin, devletin gelişmişliğinin göstergesi bile sosyal
devlet olup olmamasından yani paylaşma
kabiliyetinden geçiyor. Devleti bile devlet yapan
paylaşmakken;
bireyleri,
toplumları
özüne
döndürecek olanın da bir yanında elbette paylaşmak
vardır. İnsan yaşarken sahip olmak üzerine hayatını
kurar. İyi okula, iyi işe, iyi eşe, iyi eve, cennete, Allah
rızasına ve aklıma gelmeyen nice şeye sahip olmak
üzere yaşar. Sahip olmak ve sahip olduğunu
çoğaltmak üzere, iyi işte kademeye, evden sonra
arabaya, cennette makama… kısacası sahip olunan
her ne ise katlamak ister insanoğlu.
O halde paylaşmak eylemi de çarpan etkisi oluşturuyorsa sahip olmak istediklerimize daha
hızlı erişmek için bu eyleme sımsıkı sarılmalıyız. Paylaşmakta var olan bir başka lezzette
paylaştığın kimsenin mutluluğuna şahit olmaktır. Mutlu olmanın bir yolu da mutlu
etmekten geçiyor. Başlarken üstadın sözüyle bismillah dedik. Paylaşmanın tadının
ekmekten tatlı olduğunu söylüyor üstad. Ekmek elbette mecaz olan. Paylaşmanın öyle bir
hazzı var ki paylaştığını çoğaltırken bir de mutlu ediyor. Hem çoğalmanın etkisi mutluluk
veriyor hem de mutlu etmenin etkisi. Velhasıl kelam tadına doyulmuyor.
Toplumumuzun son yıllardaki ihtiyaçlarına baktığımızda manevi olanı paylaşmanın maddeyi
paylaşmaktan daha fazla önem arzettiğini görüyoruz. Paylaşmanın yerini bulabilmesi, haz
getirebilmesi için bir yoksunluk üzerine kurulması daha manidardır. Çünkü insan yoksun
olduğuna kavuştuğunda paylaşmak yerini bulur. Gelişmekte olan bir ülkeyiz ve devlet sosyal
yardımlar ile ekonomik olarak eşitliği sağmada ciddi yol kat etmiş durumda. Ancak
toplumda zamanla bambaşka bir yoksunluk baş göstermektedir ki; o da manevi
değerlerimizdir. Dostluk, arkadaşlık, yarenlik kavramları yavaş yavaş çözülmeye
uğramaktadır. Sevgi; gösterilmeyen, saklanan, içte tutulan bir duyguya dönüşmüştür.
Toplum içindeki duygu paylaşımını geçtik, aile içerisinde bile sorunlar, sevgi kavramı yerini
bulmadığından kaynaklanmaktadır. Mutluluğu, huzuru paylaşmak neredeyse hiç
görülmüyor. İlgi ve samimiyet kaybolmuş durumda. Toplum ve birey şuan bu yoksunluğu
yaşıyor ve durumla baş etmeye çalışıyor.
Toplum olarak maddi kaynaklarımızı paylaşmakta hassaslaştığımız bir ayın içerisindeyiz ve
sıra belirlediğimiz yoksunluklarımızı gidermeye gelmiş durumdadır. O halde kolları
sıvamalıyız. Ramazan-ı Şerif 1 ayda 11 ayı kurtaracak bir düzeni kurmamıza yardımcı olur,
hayatımızı düzenler. İbadet ve taatlerdeki eksiklikler görülüp nizama sokulur.
36