HASAN DEDE'NİN DİLİNDEN MANEVİ HİKAYELER | Page 62

Çorbalar geliyor , buyur ediyor , fakat Mevlâna kaşığını götürüyor ama almıyor çorbayı . Çünkü geçmez boğazından öylesinin çorbası . Hepsi aynısını yapıyorlar . Ağanın adamları yiyor . Arkasından baklava geliyor , onu da ağanın adamları yiyorlar .
Yemeğin sonunda dönüp Mevlâna ’ ya diyorlar , “ Yâ Mevlâna , bir dua yapar mısın ?”
Cenâb-ı Mevlâna diyor ki , “ Çorba tasından , baklava tepsisine kadar bütün kapları getirin .”
Getiriyorlar . Kısa bir dua yapıyor , “ Allah ’ ım ” diyor , “ bu zâta ne kadar mal mülk verdiysen , bir misli daha da fazla ver , ama muhabbetini verme .”
Çıkarıyor hırkasından elması , çorba tasına , yemek sahanlarına , hepsine dokunduruyor . Bütün kaplar altın hâline geliyor .
“ Bize müsaade ” diyor Mevlâna , çünkü artık sıkılmışlar , paradan puldan , maldan mülkten muhabbet etmekten , kalkmışlar .
Yolda giderken , bekliyor onları şimdi , insanlığa saygı duyan fakir , çıkıyor önlerine , selâm veriyor . Şems-i Tebriz , Mevlâna , hepsi selâmını alıyorlar . Fakir davet ediyor onları . Mevlâna , “ Kısmet ” diyor , “ yarına varsak sende misafiriz .”
Kalkıyorlar yarın akşam aynı saatte fakirin evine misafir oluyorlar . Hanımı da beyi de ayakta karşılıyorlar , hâl hatır soruşuyorlar . Sonra ağızlarını mühürlüyorlar , hiiç konuşmuyorlar . Mevlâna Şems ’ e bakıyor , Sultan Veled Hüsâmeddin ’ e bakıyor . Sofra kuruluyor . Mevlâna ev sahiplerini de buyur ediyor sofraya .
62