HASAN DEDE'NİN DİLİNDEN MANEVİ HİKAYELER | Page 42

Sen O ’ sun ..
Bir gece Mevlâna , yakmış yağdanlığı yazı yazıyor . Şems de gelmiş , bakmış ki Mevlâna yağdanlığın ışığında yazı yazıyor . Hemen üflüyor dindiriyor yağdanlığı .
Mevlâna , bir an Şems ’ in gözlerinin içine bakıyor ve “ Gözüm karanlıkta görmez . Işık olmadan nasıl yazacağım ?” diyor .
İşte o zaman , Şems “ Sen , O ’ sun ... Bırak artık ışığı , ışıksız yaz ” diyerek Hazreti Mevlâna ’ yı aylarca düşünceye sokuyor .
Gün geliyor , perdeler açılıyor . Mevlâna , kendisi ışık oluyor , karanlıkları aydınlatıyor .
Baş gözü sınırlıdır , ancak önünü görür . Fakat kalb gözü açılırsa dünya küçülür , başka âlemler görünür .
Her insan fitili ateşlenmemiş , yağ dolu bir lambaya benzer . Mürşidin vazîfesi onun fitilini yakmaktır . Nasıl mı ? Yolcuyu uyandırır , kişilik verir , yolcuya kendini tanıtır . O kendini tanıdıktan sonra Hakk ’ ı söylemeye çıkar . Ne olur ? O ateşi gördü ya , ne kadar Allah ’ tan bahseder ve ona yönelirse , yavaş yavaş ışık onun vücudundan kendini gösterir , o ışık dışarı vurmaya başlar .
Hattâ biraz daha derin düşünecek olursak , hakîkatte güneş de insandan doğmuştur , her şey insandan doğmuştur . Ama insan bu akılla idrâk edemez bunları , katiyyen . Ve bu kâinattan da çok büyüktür insan , çok büyüktür .
“ Sevgili ışık gibi yüzünü parıldatınca , âşık kendini pervâne gibi yaktı .
42