Hasan Dede ’ nin Dilinden
fakat ayıktı . Şarabı zattandı ; zatın kendinden , kendi hakikatinden fışkırırdı ... O , bir kadehti ; fakat cihana sığmayan bir kadeh . Allah kadehi , nur kadehi , visal kadehi , zat kadehiydi . O , mekanda görünen lamekan kadehiydi . O , beşeriyette görünen bir nihayetsizlikti ; nihayetsizlik içinde bir beşeriyetti . O , bütün peygamberlerin , nurunu , feyzini , kemalini fazlasıyla zatında toplamış , Hakk ’ ın seçkin bir şaheseri , canlı bir hüsn-ü mutlak nakışı idi . O , ilahi bir kumandandı . O , ilahi bir sultandı . O , pek büyük bir Peygamberdi .”
Hazreti Mevlana yine bir başka kasidesinde Peygamber Efendimiz hakkında şöyle buyurur : “ Ey ulu Peygamber ! Sen mumsun . Mum , geceleri hep ayakta durur . Senin parıltın olmadıkça , aydın gün bile gecedir . Sana sığınmadıkça , arslan bile tavşana esirdir . Ey Mustafa ! Bu safa nuru denizinde kaptanlık et ! Çünkü sen ikinci Nuh ’ sun ... Akıllılara , her yolda bir yol bilen lazım . Hele yol , deniz yolu olursa . Sen vaktin Hızır ’ ısın , her geminin imdadına yetişen sensin . Bu topluluğun önünde , sen gökyüzünün ışığı , güneşi gibisin . Ey Şifa ! Hastayı terketme . Sağıra kızıp da körün asasını bırakma . Doğru yolu gösterenin işi budur . Sen de doğru yolu gösterensin . Ahir zamanın gamına neşesin Sen . Ey benim yüce Peygamberim ! Kalk , korkunç sura üfür de binlerce ölü , topraktan
! 28