Röportaj
Ayşe Pehlivan: Birisi Fısıltınızı
Duymuyorsa Gürültü Etmeyin
“Şair kimdir?” diye sordular. Benim şairi tarifim şu oluyor: “Çukurda olduğunu fark eden
birinin kurtulma gayretindeki terinin kâğıda düşmesidir.”
Konuşanlar: Ayşe Aleyna Kuşcu, Gamze Küçük,
Sena Başkurt, Kübra Suna
Ayşe Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Bir insanı tarif ederken anadan başlamak zorun-
dayız. Ana kıymetlidir, ana konudur ana. Anaya
dokunmamak, insanı tarif ederken cana dokun-
mamaktır. Benim can anam, özel ve güzel bir in-
sandı. Herkesin anası kendine özel ve güzeldir
lakin benim can anam tanıyanların şahitliğiyle
herkes için özel bir insandı. Dert dinler, inandığını
mertçe söyler, sözü saklamaz ve sözün arkasına
saklanmazdı.
Bana gelince bu dört çocuklu annenin 3. çocuğu-
yum. Şen bir ailede büyüdüm. Cömertçe sorum-
luluk veren annem, aynı zamanda muhasebesi
sağlam bir kadındı. Bir çocuk aldatamayacağını
bildiği ebeveyninin yanına sığınmayı ve sığmayı
öğreniveriyor.
1980 yılında İstanbul’a eğitim için geldik. Gurbetti
benim için. Zordu ama gerekliydi de. Özlemle tanış
olduğum dönem bu dönem. Sonra ard arda geldi
özlem. Bir gün ben kendimi özlem kervanının ba-
şındakilerden biri olarak buldum. Anne özlemim
evrildi ve çocuk özlemine dönüşüverdi…
“Mesleğin nedir?” diye sorarsanız “Ben çocukları
seviyorum.” diye cevap verebilirim. Bütün olgulara
çocuk gözüyle bakıyorum. Çocuk gözüyle, çocuk
yanından ama çocuklar için değil, çocuklarla bir-
likte.
İlahiyat mezunuyum, şuan açık öğretim tarih oku-
yorum. Bir dönem Kur’an kursu öğretmenliği yap-
tım. Sonra bir milletvekiline danışmanlık yaptım.
62
Gri Edebiyat
Şimdi de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlık Müşa-
viri olarak görevime devam ediyorum.
Hayatıma anlam katan en önemli işlerimden biri
de, Özlenen Çocuk ve Gençlik Derneği. Çocuksuz
ailelerin bir araya gelip, evlat özlemiyle kanayan
yaralarının tanışlığıyla, sevgi bekleyen yavruların
yaralarına merhem olmaya çalışan insanlarla bir-
likte güzel bir yolculuk bizim ki...
Hayatınızın önemli bir kısmı sivil toplum çalışma-
ları alanında hizmetlerle dolu ve sizin çok güzel
bir isme sahip derneğiniz var. Özlenen Çocuk ve
Gençlik Derneği. Bize bu dernekten bahsedebilir
misiniz, neden çocuklar?
Evet, dernekten bahsetmeden beni anlatmak zor
zaten. Derneğimizi 1999 yılında kurduk. Acıy-
la hemhal olmuş, özleme bulanmış yürekler bir
araya geldik ve bir dernek kurduk. Yokluk zordur,
eğer eksikliğinin farkındaysanız. Ben çocukken
mesleğimi annelik olarak belirlemiştim. Daha
önce söylediğim gibi ben özel bir annenin çocu-
ğuydum, ona hayrandım ve onun gibi bir anne ol-
mak istiyordum. Onun bu dünya ile işi bitti, yolcu
ettik onu. Ben ancak böyle tarif ediyorum, “Gitti”
diyemiyorum, çünkü bazıları gitmiyor, sadece ya-
nınızda olamıyor. Ben uyanmadan annemin yok-
luğu ve anne olamayışım uyanıyor, ben o duygu-
ları uyutmadan uyuyamıyorum. Anne olamadım
ve “annem” diye seslendiğimde yüreğimdeki ateş
harlanıyor. Hatta bu konuda şöyle düşünüyorum:
“İnsanın iki defa göbek bağı kesiliyor. Bir, doğdu-
ğunda bir de annesiz kaldığında.” Annesiz kaldı-
ğınızda tekrar yaşamayı öğreniyorsunuz, tekrar
soluk almayı. İyi bir şey yaşıyorsun ama tarif ede-
cek annen yok. Ya tadı eksik kalıyor, sevinci yarım
ve yine “Hiç kimse insana annesi gibi bakamaz.”
diyenlerdenim. Çok başka bir şey bu. Evet dernek
deyince anneler konuşuluyor zira anne olamayan-
ların yarasıyla şekil almış bir dernek bu.
Ben büyürken büyüyen anne olma sevdam, do-
ğacak çocuğumun ismini koymaya kadar vardı.
Onun kitapları, kumbarası ve ismi vardı. Öyle inan-
mıştım, kız olacaktı ve adı Mihrimah… Farsça “Ay
ve Güneş” demek. Onsuz hiç kalmayacaktım. Son-
ra zaman geldi, evet artık kul makamınca hesaplar
tamamdı, derken küçük bir sızı için doktora gittim,
öğrendim ki, derdim büyükmüş, kanser teşhisi ko-
nuldu. Daha sonra da Mihrimah bu dünyada doğa-
mayacak ve beni bulamayacaktı.
“Azla konuşmuyorsanız çoğu ziyan
edersiniz.”
Ateş mi, ateş... Boşluk mu, boşluk... Böyle tarif
ediyorum. Onu anlatılacak bir şey değil. Bazı şey-
ler, anlatılmaz… Anne olmaya kodlanmış bir ha-
yatın kodları kayboldu, dünün ağır yüküne ilave
yarınsı z kalmak günde şaşalamak işte…. “Allah’ın
bana borcu var gibi davranmışım.’’ Yanlış! Örneklik
teşkil edecekse işte burası örnek. Ben Kur’an’ın
bütünüyle muhattab olan bir kuluyum ama atla-
mışım, “Çocukla ve çocuksuzlukla imtihan ederiz.”
ayetini.
Ve dedim ki tamam oldu, ateş harlanıyor, ben an-
lamaya çalışıyorum. “Oradan nasipleneyim de o
nasibi faydaya dönüştüreyim.” diye, çocuksuz ai-
lelerin bir araya gelip bir dernek oluşturmasının
faydalı olacağını düşündük. Sonra çocuklu olan-
lar da bize yardım etmeye başladılar, derken bi-
zim sahamız çok hızlı genişledi. Biz artık Türkiye
geneline hizmet etmeye başladık. Çocukları sekiz
grupta topladık. Bunlardan bir grubu da ebeveynli
öksüz ve yetimler. Anne-babası olduğu halde yok
gibiydi, en çok bunlara hizmet ediyoruz. Çalışma-
larımız böyle devam ediyor.
“Aşkın kendisinin içindedir beklentisi,
karşı tarafa anlam yüklemekten başka
bir yükünüz olmasın.” Karşılıksız aşk
diyorlar ama aşkın karşılığı zaten
içindedir. Düşünsenize ihtimallere
yatırım yapıyorsunuz. O kişi sizi
arayacak diye telefonu yanınızdan
ayırmıyorsunuz. İşte bak çok güzel bir
şey bu.
Ayşe Hanım, bir de sizin şairlik yönünüz var. “Yok-
sun Mihrimah” şiiri bu yoksunluğu o kadar zarif
ifade ediyor ki... Bu şiiri bize okuyabilir misiniz
ve Mihrimah yayınlarından çıkan ‘’Gelmeyeceksin
Diye’’ adlı kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Bana bir gün “Şair kimdir?” diye sordular. Benim
şairi tarifim şu oluyor: “Çukurda olduğunu fark
eden birinin kurtulma gayretindeki terinin kâğıda
düşmesidir.” Bir çukurda olacaksın, bir de çukurda
olduğunun farkında olacaksın ve bir de kurtulmak
isteyeceksin. O an terliyorsun ya işte o kağıda
düşen o terindir şiir.Yanmadan kalemi güçlü olan
insanlar olduğunu düşünüyorum bu dünyada, bı-
rakın onlar noktayı virgülü istediği yere koysun-
lar, hiç önemsemeden okuyor ve anlaşıyoruz biz.
Birde fikir kabızları var ki Allah uzak etsin. Onların
da kaleminin tutukluğu çok net olarak belli olu-
yor, zorlayarak yazıyorlar. Benim için yazma hali,
yazmadan duramama hali. Tabiri caizse içinizden
çıkan istiğfar gibi ağzınızdadır artık, yazmadan ol-
maz. Bazen kalemle yazarsınız bazen aklınıza ya-
zarsınız bazen yürürken bir şiir akar yüreğinizden,
kayıt edersiniz akıl defterinize…
Hiç Bilenlerle Bilmeyenler
Bir Olur Mu?
63