Öykü
Vakt-i Zamanında Kitap Yüklü Kervanlar
Samet ÖZTÜRK sametozturk @ live . com
Büyük vezir Abdülkasım İsmail ’ in hem acayip hem de şaşaalı bir kervanı vardı . O kervanın buraya son kez uğramasının üzerinden epey zaman geçmişti . Mevsimler , yıllar geçip gitmiş . Ve bu diyarlar , bir daha öylesine heybetli kervanlarla karşılaşmadı denilse yeridir . Şimdilerde yönetimle , devletle , savaşlarla meşgul olmayı arzu etmeyen ve bunlardan kaçınmakta olan daha farklı bir âlimin ziyareti milletin diline destan oldu .
Abdülkasım İsmail , sefere giderken bu yolu kullanır , develeri ile şehrin orta yerinden geçer , oluşacak kalabalık nedeniyle yine tozun dumana katılacağı henüz ta karşı tepede zuhur ettiklerinden itibaren anlaşılırdı .
Yüz binden fazla yazma eseri tam dört yüz deve üzerine yüklediği hâlâ daha dilden dile anlatılır . Develeri de Fars abecesine göre hizalıydı . Kendisine hangi kitap lazımsa onun yalnızca adını söyler , adamları zaman kaybetmeden kervan içerisinde kitabın hangi devede olduğunu belirler , yükü indirir ve o kitabı çıkarıp kendisine getirirlerdi .
Bineğinin üzerinde dahi kitap okumaya ara vermediği söylenirdi . Gündüzleri binek üzerinde okumak kendisi için sorun olmazmış ama geceleri gökte ay olduğunda okur , ay olmaz ise âlim kimselerle binekleri bir hizaya getirip de onlarla yan yana sürer , seyir esnasında ilimlerinden istifade edermiş . Şehrin esnafı , geçip giden atlı ve develerden onun yine bir sefere çıktığını duyduklarında , buradan geçeceği ümidiyle bayram ederdi .
Kimileri bu kervanın onun gözünde en değerli hazine olduğunu söylerdi . Kimileri ise ardında bıraktığı şehirlerin yakılıp yıkılması ihtimallerine binaen seyyar bir kütüphane haline getirdiği koca kervanı sayesinde ülkesinin irfan menbaını yanında taşımayı uygun gördüğünü ve bu halinden de memnuniyet duyduğunu anlatırdı . Velhasıl Abdülkasım İsmail , belki otuz küsur sene var ki dar-ı bekaya irtihal eyledi . Hesabı Allah ’ a kaldı . Kitapları çenemizi fazla yormasın . Şu yeni gelen âlimin hikayesi efsaneye dönüşmeden biraz da ondan bahsetmek münasip olacak ...
Uzun seyahatlere zemin teşkil eden güneşli günler başlayalı pek olmadı . Birkaç binek ve birkaç adamdan müteşekkil küçük bir kafile Isfahan çarşısına girdiğinde , şehrin girişinde bekleyerek yabancıları karşılayan ve onları kendi hanlarında misafir etmek isteyen muhtelif han çalışanlarına herhangi bir sual arzetmeye gerek duymadan güzel bir hana doğru yol aldılar . Muhtemelen buraya evvelden de defaatle gelmişlerdi .
Biz evvela onları alelade birkaç sofi zannetmiş idik . Meğer değillermiş . İçerisinde istirahate çekildikleri hanın sahibi , ilme irfana önem veren dinibütün bir kardeşimiz olmasaydı , belki de büyük âlim İbn-i Sina ’ nın şehrimize teşrif ettiğinden hiç haberimiz olmayacaktı . Fakat bu birkaç kişilik heyetin handa oluşturduğu hareketliliğe şahitlik ettiğimizde , hanın sahibi olan arkadaşımıza yardımcı olabilmek kabilinden halini hatrını sormak istedik . Normalde emrindeki onca amelesi ile kendi hanında gayet hali yerinde olan arkadaşımızın , ameleleri ile birlikte hassasiyetle koşuşturmakta olduğunu görünce merakımıza mağlup olup sual ettik :
26 Gri Edebiyat