Gri Edebiyat Sayı 4 | Page 52

Deneme Eğitim Sarmalındaki Medeniyet Hasan KAMİLOĞLU [email protected] Dev medeniyetinize giden yolu, küçük taşlarınızı döşeyerek oluşturabilirsiniz. Örneğin 13-14 yaşından itibaren alanında iyi bir eğitim almış olan öğrenciniz, yirmili yaşlara geldiğinde üniversiteye başlamadan önce ciddi bir kazanım elde etmiş olacağı için en iyi edebiyatçıları, fizikçileri, matematikçileri genç yaşta yetiştirmeye başlamış olacaksınız. Üniversite ise tercih edilen alanın arzuladığımız pişme, ihtisaslaşma alanı olacaktır. D eğerli okurlarım, bizim sadece son zamanı- na şahit olduğumuz fakat aslında neredey- se millet olarak iki yüzyılımıza yayılan bir cümle var. “Zor günler geçiriyoruz, bir girdaptan geçiyoruz.” O zor günler bir türlü bitmedi, girdabı durduramadık. Peki; nereye gidiyoruz, ne yapma- lıyız, türlü yollar denememize rağmen çözemedi- ğimiz bu sorunu nasıl halledeceğiz? Hedefimizi tamamen bağımsız, ilhamını İslâm’dan ve tarihe şan vermiş mazisinden alan, geleceğe ışık olacak, sapasağlam, özgür ve adı uzay çağı olan iletişim ve etkileşimin çok güçlü olduğu çağımızda Dün- ya milletlerine de örnek olacak özgün bir mede- niyet kurmak olarak belirlediğimiz şu demde, ne yapmalıyız da bu hedefe ulaşmalıyız. Bunu nasıl 50 Gri Edebiyat gerçekleştirecek ve bu büyük hedefe giden yolun taşlarını nasıl döşeyeceğiz? Var olma ve acı için- de kıvranan dünyaya yepyeni bir medeniyet hedi- ye etmeye çalışıyoruz. Fakat yakın bir zamanda 15 Temmuz gibi bir olay yaşadık. Sadece bu olay bazında değerlendirerek yürümeyeceğim elbet. Bunu tolere etmeye ve bir daha yaşanmaması için türlü tedbirler almaya çalışıyoruz fakat bununla birlikte ülkemizin geleceği ve en iyisi olarak gös- terilen bir kısım üniversitelerden mezun olanlara baktığımızda hayal ettiğimiz geleceği dizayn ede- bilmek için adımları çok da atabilmiş değiliz. İşin inanç, milli duygular ve yaşam alanına aktarım bo- yut u bir tarafa, bilimsel ve ilmi anlamda da idealist birkaç vatanperver kimlik sahibini diğer bir tarafa koyduğumuzda, kadrajda kalan sloganlar, afişler, söylemler yani genel anlamda manzara içimizi çok da açmıyor ve bir umut kırılması yaşıyoruz. Bu durumun geçmişte ülkenin vaziyetini bilmeyen, gözünü dünyaya elinde Iphone’la açmış bir nesle doğru uzadığı da dikkat çekiyor. Peki, Ne Yapmalı? Klasik bir sözümüz vardır ya “Her şeyin başı eği- tim” diye. Eğitim! Bunu sadece klasik olarak sözde kalmaktan çıkartıp realitede görmemiz gerekiyor. Ve iki yüzyıllık ihanetler, çöküş, kalkınamayış ve küçülme buhranını yok etmek için eğitimi yeni- lemeliyiz. Nitelikli ve kaliteli bir şekilde formüle etmeliyiz. Peki, bu yenilenme ve nitelikli formülü nasıl sağlayacağız? Bizim kaliteyi artırmaktan an- ladığımız şey de çok önemli. Bakın bu ülke daha kısa bir zaman önce kaliteli eğitim verdikleri iddia edilen bir şebekenin ihanetine uğradı. Müspet eği- tim aldığı söylenen bu kişiler zihinlerini gizli bir paranoyak kardinale emanet ederek, bağrından çıktıkları bu vatanın öz insanının canına kastetti- ler ve öz yurdumuzu zalim emperyalistlerin emel- lerine alet ederek parçalamaya çalıştılar. Öyleyse ilkokul, ortaokul, lise, üniversite okumak; yüksek lisans ya da doktora yapmak veya profesör titrini takmak da yetmiyor. Ülkemizin en iyi üniversite- leri olarak gösterilen üniversitelerden mezun olan bir kısım öğrenciler mezun olurken bağrından çık- tıkları millete ve bu ülkenin değerlerine hakaretler eden dövizler taşıyarak diploma alıyor. Diğer yan- dan okullarda, üniversitelerde çocuklarımızı yani ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz yakalarına koca koca titrler taktığımız bir kısım öğretim gö- revlilerinin yine bu ülkenin verdiği makamı, mevki- yi, rütbeyi omuzlarına takmış olan bir kısım hain- lere şahit oluyoruz. Eğitimimizin Nesi Eksik, Nesi Fazla? İşe eğitimden başlamalıyız. Fakat şöyle de bir gerçek var ki ikide bir değişen sistem ve süreklilik sağlamayan müfredattan dolayı herkes müşteki. Ancak eğer biz sağlam bir gelecek kuracaksak bu sistemi kalıcı, geleceği görecek bir şekilde düzen- lemeli ve tam anlamıyla millileştirmeliyiz. Gerçi son dönemde Milli Eğitim Bakanlığımız buna çe- şitli alternatifler aramakta ancak hem en iyisini yapmalı hem de bu sistemle öncelikle çocukları- mızın okullarına severek gitmesini temin edecek alan çalışmaları yapmalıyız. Çünkü mevcut du- rumda işe yaramayan bir bilgi yığılması da cabası. Bu gereksiz durum sonucunda ise büyük bir boş- luk var. Çocuklarımız hâlâ test paradigmasında boğulmakta. Ve eğitim süresi uzun olmasından dolayı ders ve test çok fakat sonuç olmadığı için dert de çok. Sonuçta kalifiye öğrenci ve kaliteli in- san kıtlığı yaşanıyor. Aslında buna en büyük etken 28 Şubat süreci ve devamında ise bu darbenin eği- time vurduğu sekte. Bunların etkisi bir türlü tolere edilememiş ve onca uğraşa rağmen telafisi yapı- lamamıştır. Ara problem diyorum çünkü bu içi boş durum 1945’lerde sömürge zihniyetinin mimarı İngiliz danışmanlar ile sistemleştirilmiştir. Nasıl Bir Eğitim Sistemi? Bir kere düz bir mantıkla baktığımızda bile sistem herkesi aynı kulvarda yarıştırarak robot yapıya sa- hip bireyler yetiştirmeye devam ediyor. Osmanlı mekteplerindeki örneklerde olduğu gibi “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlana- maz.” düsturu ile herkese lazım olan temel eği- timden sonra belirlenecek gerekli sosyal dersler destekli branş ve kabiliyet eğitimine geçilmelidir. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde çocuklar hem sevdikleri eğitimi alacaklar hem de birçok öğrenci için sorun olan okulu sevmeme, dersi sevmeme gibi problemler minimize edilmekten de öte, ta- mamen ortadan kalkacak. Herkesi aynı kulvarda yarıştırmak varlığın fıtratına aykırıdır. Dev medeniyetinize giden yolu, küçük taşlarınızı döşeyerek oluşturabilirsiniz. Örneğin 13-14 ya- şından itibaren alanında iyi bir eğitim almış olan öğrenciniz, yirmili yaşlara geldiğinde üniversiteye başlamadan önce ciddi bir kazanım elde etmiş Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu? 51