Deneme
Eğitim Sarmalındaki Medeniyet
Hasan KAMİLOĞLU
[email protected]
Dev medeniyetinize giden yolu, küçük taşlarınızı döşeyerek oluşturabilirsiniz. Örneğin 13-14
yaşından itibaren alanında iyi bir eğitim almış olan öğrenciniz, yirmili yaşlara geldiğinde
üniversiteye başlamadan önce ciddi bir kazanım elde etmiş olacağı için en iyi edebiyatçıları,
fizikçileri, matematikçileri genç yaşta yetiştirmeye başlamış olacaksınız. Üniversite ise
tercih edilen alanın arzuladığımız pişme, ihtisaslaşma alanı olacaktır.
D
eğerli okurlarım, bizim sadece son zamanı-
na şahit olduğumuz fakat aslında neredey-
se millet olarak iki yüzyılımıza yayılan bir
cümle var. “Zor günler geçiriyoruz, bir girdaptan
geçiyoruz.” O zor günler bir türlü bitmedi, girdabı
durduramadık. Peki; nereye gidiyoruz, ne yapma-
lıyız, türlü yollar denememize rağmen çözemedi-
ğimiz bu sorunu nasıl halledeceğiz? Hedefimizi
tamamen bağımsız, ilhamını İslâm’dan ve tarihe
şan vermiş mazisinden alan, geleceğe ışık olacak,
sapasağlam, özgür ve adı uzay çağı olan iletişim
ve etkileşimin çok güçlü olduğu çağımızda Dün-
ya milletlerine de örnek olacak özgün bir mede-
niyet kurmak olarak belirlediğimiz şu demde, ne
yapmalıyız da bu hedefe ulaşmalıyız. Bunu nasıl
50
Gri Edebiyat
gerçekleştirecek ve bu büyük hedefe giden yolun
taşlarını nasıl döşeyeceğiz? Var olma ve acı için-
de kıvranan dünyaya yepyeni bir medeniyet hedi-
ye etmeye çalışıyoruz. Fakat yakın bir zamanda
15 Temmuz gibi bir olay yaşadık. Sadece bu olay
bazında değerlendirerek yürümeyeceğim elbet.
Bunu tolere etmeye ve bir daha yaşanmaması için
türlü tedbirler almaya çalışıyoruz fakat bununla
birlikte ülkemizin geleceği ve en iyisi olarak gös-
terilen bir kısım üniversitelerden mezun olanlara
baktığımızda hayal ettiğimiz geleceği dizayn ede-
bilmek için adımları çok da atabilmiş değiliz. İşin
inanç, milli duygular ve yaşam alanına aktarım bo-
yut u bir tarafa, bilimsel ve ilmi anlamda da idealist
birkaç vatanperver kimlik sahibini diğer bir tarafa
koyduğumuzda, kadrajda kalan sloganlar, afişler,
söylemler yani genel anlamda manzara içimizi
çok da açmıyor ve bir umut kırılması yaşıyoruz. Bu
durumun geçmişte ülkenin vaziyetini bilmeyen,
gözünü dünyaya elinde Iphone’la açmış bir nesle
doğru uzadığı da dikkat çekiyor.
Peki, Ne Yapmalı?
Klasik bir sözümüz vardır ya “Her şeyin başı eği-
tim” diye. Eğitim! Bunu sadece klasik olarak sözde
kalmaktan çıkartıp realitede görmemiz gerekiyor.
Ve iki yüzyıllık ihanetler, çöküş, kalkınamayış ve
küçülme buhranını yok etmek için eğitimi yeni-
lemeliyiz. Nitelikli ve kaliteli bir şekilde formüle
etmeliyiz. Peki, bu yenilenme ve nitelikli formülü
nasıl sağlayacağız? Bizim kaliteyi artırmaktan an-
ladığımız şey de çok önemli. Bakın bu ülke daha
kısa bir zaman önce kaliteli eğitim verdikleri iddia
edilen bir şebekenin ihanetine uğradı. Müspet eği-
tim aldığı söylenen bu kişiler zihinlerini gizli bir
paranoyak kardinale emanet ederek, bağrından
çıktıkları bu vatanın öz insanının canına kastetti-
ler ve öz yurdumuzu zalim emperyalistlerin emel-
lerine alet ederek parçalamaya çalıştılar. Öyleyse
ilkokul, ortaokul, lise, üniversite okumak; yüksek
lisans ya da doktora yapmak veya profesör titrini
takmak da yetmiyor. Ülkemizin en iyi üniversite-
leri olarak gösterilen üniversitelerden mezun olan
bir kısım öğrenciler mezun olurken bağrından çık-
tıkları millete ve bu ülkenin değerlerine hakaretler
eden dövizler taşıyarak diploma alıyor. Diğer yan-
dan okullarda, üniversitelerde çocuklarımızı yani
ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz yakalarına
koca koca titrler taktığımız bir kısım öğretim gö-
revlilerinin yine bu ülkenin verdiği makamı, mevki-
yi, rütbeyi omuzlarına takmış olan bir kısım hain-
lere şahit oluyoruz.
Eğitimimizin Nesi Eksik, Nesi Fazla?
İşe eğitimden başlamalıyız. Fakat şöyle de bir
gerçek var ki ikide bir değişen sistem ve süreklilik
sağlamayan müfredattan dolayı herkes müşteki.
Ancak eğer biz sağlam bir gelecek kuracaksak bu
sistemi kalıcı, geleceği görecek bir şekilde düzen-
lemeli ve tam anlamıyla millileştirmeliyiz. Gerçi
son dönemde Milli Eğitim Bakanlığımız buna çe-
şitli alternatifler aramakta ancak hem en iyisini
yapmalı hem de bu sistemle öncelikle çocukları-
mızın okullarına severek gitmesini temin edecek
alan çalışmaları yapmalıyız. Çünkü mevcut du-
rumda işe yaramayan bir bilgi yığılması da cabası.
Bu gereksiz durum sonucunda ise büyük bir boş-
luk var. Çocuklarımız hâlâ test paradigmasında
boğulmakta. Ve eğitim süresi uzun olmasından
dolayı ders ve test çok fakat sonuç olmadığı için
dert de çok. Sonuçta kalifiye öğrenci ve kaliteli in-
san kıtlığı yaşanıyor. Aslında buna en büyük etken
28 Şubat süreci ve devamında ise bu darbenin eği-
time vurduğu sekte. Bunların etkisi bir türlü tolere
edilememiş ve onca uğraşa rağmen telafisi yapı-
lamamıştır. Ara problem diyorum çünkü bu içi boş
durum 1945’lerde sömürge zihniyetinin mimarı
İngiliz danışmanlar ile sistemleştirilmiştir.
Nasıl Bir Eğitim Sistemi?
Bir kere düz bir mantıkla baktığımızda bile sistem
herkesi aynı kulvarda yarıştırarak robot yapıya sa-
hip bireyler yetiştirmeye devam ediyor. Osmanlı
mekteplerindeki örneklerde olduğu gibi “Burada
hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlana-
maz.” düsturu ile herkese lazım olan temel eği-
timden sonra belirlenecek gerekli sosyal dersler
destekli branş ve kabiliyet eğitimine geçilmelidir.
Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde çocuklar hem
sevdikleri eğitimi alacaklar hem de birçok öğrenci
için sorun olan okulu sevmeme, dersi sevmeme
gibi problemler minimize edilmekten de öte, ta-
mamen ortadan kalkacak. Herkesi aynı kulvarda
yarıştırmak varlığın fıtratına aykırıdır.
Dev medeniyetinize giden yolu, küçük taşlarınızı
döşeyerek oluşturabilirsiniz. Örneğin 13-14 ya-
şından itibaren alanında iyi bir eğitim almış olan
öğrenciniz, yirmili yaşlara geldiğinde üniversiteye
başlamadan önce ciddi bir kazanım elde etmiş
Hiç Bilenlerle Bilmeyenler
Bir Olur Mu?
51