Gri Edebiyat Sayı 4 | Page 32

‘e dair İlim, Âlim ve Ârif’e dair • • İrfan sahiplerinin bu dünya evindeki yaptıkları amel, ne bir hâl içindir, ne de bir makam. Onlar, Mevlâ’ya teslim olmuşlardır. “Kim, Allah’ım bana verirsen kabul ederim, benden alırsan sevinirim, beni çağırırsan gelirim diyorsa âriflerdendir.” T ürk Edebiyatının Anadolu’daki ilk verimlerin- den biri olan ve 14. yüzyılda Kırşehir’de şair Gülşehri tarafından kaleme alınan Mantı- ku’t - tayr (Kuşların Dili) milletimizin tarihini ve tali- hini kuran eserlerin başında gelir. Gülşehri, İran’ın büyük şairi Feridüddin-i Attar’ın aynı adı taşıyan eserinden tercüme ettiği Mantıku’t - tayr’da bizle- re bir yolculuk hikâyesi anlatır. Aslında çok tanıdık bir hikâyedir bu. Bizim hikâyemiz. Allah’a hamd, Hz. Peygambere (s.a.v) övgüyle başlayan eser, kuşların padişahı kabul edilen Si- murg’un tasviri ile devam eder. Bülbül, papağan, tavus, hüma, kaz, doğan, keklik, baykuş ve adı zikredilmeyen birçok kuş toplanıp Kaf Dağı’nın ar- dında yaşadığını düşündükleri Simurg’u yani pa- dişahlarını bulmak için yolculuğa çıkmak isterler. Fakat bu zorlu ve meşakkatli yolculukta bir rehbe- re ihtiyaçları vardır. Aranılan rehber ise Hüthüt’tür. Hüthüt, Cenâb-ı Hakk’ın habercisi, Süleyman Pey- gamber’in yoldaşı olmak gibi bazı meziyet ve hu- susiyetleri olan bir kuştur. Diğer kuşları, kendisiyle geldikleri takdirde Simurg’u bulacağına ikna etme- ye çalışır. Her bir kuş, Hüthüt’e ayrı ayrı itirazlarda bulunur. Simurg’a erişemeyecekleri tereddüdü ile yola çıkmak hususunda özürlerini beyan ederler. Hüthüt kuşların tereddüt ve suallerine birer birer cevap verir ve onları ikna etmeye çalışır. Ve en sonunda yolculuk başlar. Sıkıntılarla dolu yedi vadi vardır önlerinde. İstek, aşk, marifet, istiğ- na, tevhid, hayret ve yokluk vadileri... Her bir vadi bir imtihan mekânıdır aynı zamanda. Biri bir altın saray görür, oraya inip sultan olur. Diğeri, bir ay yüzlüye meftun olur. Kimisi hastalanır, kimisi de, 30 Gri Edebiyat Özlem GÜNEŞ [email protected] mala mülke aşırı düşer. Kimi hırsız, kimi kan dökü- cü olur. Biri, ben ihtiyarım diye oturur; diğeri, daha gencim, sonra yaparım diye işlerini bırakır. Kimi bey, kimi köle, kimi öğrenci, kimi hoca, kimi Şirin kimi Ferhat, kimi âlim, kimi cahil olur. En nihayet, Kaf Dağı’na tam otuz kuş varır. Can atıp hasretle yanıp yakıldıkları Simurg’un yüzünü görmek için, benliklerinden soyunup içeri girerler. Fakat kendi- lerinden başka kimseyi göremezler. Çünkü si: otuz, murg: kuş… Yâni; Simurg “otuz kuş” demektir. İlme, adalete, gıybete, yalana, fütüvvete, nefse, vefaya, hikmete, hakikate ve daha birçok konuya dair sorulara cevap veren Mantıku’t tayr temsilî bir eserdir. Simurg Hakk’ı, kuşlar ise Hakk’ı bulma yolunda debelenip duran insanoğlunu temsil eder. Bu yolculuğun iki önemli başlığına değinmek ge- rekir. Bunlardan biri ilmin tanımının yapıldığı diğeri ise irfanî kültürümüzün en önemli unsurlarından ârif tipinin çizildiği bölümlerdir. Hüthüt’ün huzuruna âlim bir kuş gelir. Sahip oldu- ğu ilimlerden bahseder ve konuşmasının sonun- da kendisini ancak hüner sahibi bilgili insanların anlayabileceğini belirtir. Kuşu, büyük bir dikkatle dinleyen Hüthüt, ilim ve âlim ile ilgili şu tespitlerde bulunur. • • • • • İlim sahibi padişah olmalıdır; âlim ile cahil; bi- len ile bilgisiz nasıl eşit sayılır. Cahil ile konuşmak ve ona söz dinletmek zor- dur. Âlimin yeri cennetler ve huzurdur; cahilin öte- ki dünyadaki yeri cehennemdir. İnsan olan hayvandan; şeytan da cahilden üs- tündür. • • Minyatür: Nakkaş Özcan Özcan • • • Âlim bildiği ile amel ettiği zaman üstündür. Amel ilim ile birlikte olmayınca, böyle bir ha- malı develer de kınar. İlim ile amelin birlikte olmadığı insanların gönlünde kâmil iman tam manasıyla yer et- mez. Bu sözlerin ardından Dil Bilgini ile Gemicinin hikâ- yesini anlatır Hüthüt. Asıl ilmin insanı Tanrı’ya götüren ilim olduğunu, fayda vermeyen, doğruya götürmeyen, bakırı altın yapmayan ilme ilim dene- meyeceğini vurgular. Peki, ârif kimdir? Bu da sorulur Hüthüt’e. Ârif manevi tecrübeyle marifet ve hakikat merte- besine ulaşan kişidir. Ârifin bilgisine marifet denir. Marifet, kelam ve felsefede ilimle eş anlamlı ola- rak bilgi manasında kullanıldığı gibi Marifetullah şeklinde ve Allah hakkındaki bilgi için de kullanıl- mıştır. Tasavvufta Allah’a dair bilgi başta olmak üzere, bütün varlık ve olayların mahiyeti hakkın- daki bilgiye marifet denilmiş ârif ile âlim arasında ayrım yapılmıştır. Bu ayrımın nedeni hem marifet ve ilim arasındaki metot farklılığı hem de ârif ve âlimin vasıflarının başkalığıdır. Âlim bilendir, bil- gisine güvenendir. İlmi faaliyetleri ilerledikçe bil- gisi de ilerler. Oysa ârif ahlaki ve manevi arınma sayesinde sezgi gücü ve deruni tecrübe ile öğ- renen, anlayandır. Ârifin marifeti arttıkça hayreti de artar, hayreti zamanla bilgisini aşar. Sonunda marifetten aciz olduğunu idrak eder ve bu en yük- sek marifet sayılır. Şimdi bu düşünceler ışığında Mantıku’t tayr’daki ârif tipini kelimelerle çizmeye başlayalım. • • • • • • • • • • • • • • Ârif, hissî olan şeylerle, akla uygun olanı ayı- randır. Ârif, Hayvanlar gibi şehvete yönelmez; Allah’ın sıfatları ile sıfatlanmak için akla uyar. Ârif, dünyaya değer verip peşinden gitmez ve şaşı gibi biri iki görmez. Ârif, insanlar arasındadır ama aklı, fikri ve gön- lü Hak ile beraberdir. Ârif, halk içinde kendisini ön plana çıkarmaz, tanınmayı, bilinmeyi istemez. Ârif, ne incitir ne de incinir. Ârif, kimsenin gıybetini etmez ve başkalarının da dedikodu ettiği ortamda bulunmaz. Ârif, kendinden yukarıda bulana hürmet eder, aşağıda olana ise hizmet eder. Ârif, boş söz konuşmaz. Ârif, kimsenin ayıbına gülmez, insanların mut- suzluğuyla mutlu olmaz. Ârif, mütevazıdır. Ârif, sözünde yalana yer vermez. Ârif, kimsenin malıyla mülküyle ilgilenmez. Ârif, kimseyle münakaşa etmez. Ârif, kıskançlık nedir bilmez. Ârif, Allah’ın yarattıklarına kibirle yaklaşmaz. Ârif, kendisine yaklaşanlardan yüz çevirmez; yardım ettiği kimseyi de utandırmaz. Ârif, sözüne sadık ve güvenilirdir. Ârif, Allah’tan gelene razı olandır. İrfan sahiplerinin bu dünya evindeki yaptıkları amel, ne bir hâl içindir, ne de bir makam. Onlar, Mevlâ’ya teslim olmuşlardır. “Kim, Allah’ım bana verirsen kabul ederim, benden alırsan sevinirim, beni çağırırsan gelirim diyorsa âriflerdendir.” der büyüklerimiz. İnsanın kendine özgü değerlerinden alabildiğince soyutlanarak savunmasız bırakıldığı çağımızda, kendi anlamımızı bulmak istiyorsak aşkla yoğrul- muş, irfan sahibi insanlar tarafından kaleme alın- mış, kodlarımızı bünyesinde barındıran Mantıku’t tayr gibi şaheserleri günümüz insanı ile buluş- turmak zorundayız. Ömür denilen yolculukta bizi âbâd edecek hazineyi bulmak istiyorsak öncelikle özümüze bakmamız gerekir. Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu? 31