‘e dair
İlim, Âlim ve Ârif’e dair
•
•
İrfan sahiplerinin bu dünya evindeki yaptıkları amel,
ne bir hâl içindir, ne de bir makam. Onlar, Mevlâ’ya
teslim olmuşlardır. “Kim, Allah’ım bana verirsen kabul
ederim, benden alırsan sevinirim, beni çağırırsan
gelirim diyorsa âriflerdendir.”
T
ürk Edebiyatının Anadolu’daki ilk verimlerin-
den biri olan ve 14. yüzyılda Kırşehir’de şair
Gülşehri tarafından kaleme alınan Mantı-
ku’t - tayr (Kuşların Dili) milletimizin tarihini ve tali-
hini kuran eserlerin başında gelir. Gülşehri, İran’ın
büyük şairi Feridüddin-i Attar’ın aynı adı taşıyan
eserinden tercüme ettiği Mantıku’t - tayr’da bizle-
re bir yolculuk hikâyesi anlatır. Aslında çok tanıdık
bir hikâyedir bu. Bizim hikâyemiz.
Allah’a hamd, Hz. Peygambere (s.a.v) övgüyle
başlayan eser, kuşların padişahı kabul edilen Si-
murg’un tasviri ile devam eder. Bülbül, papağan,
tavus, hüma, kaz, doğan, keklik, baykuş ve adı
zikredilmeyen birçok kuş toplanıp Kaf Dağı’nın ar-
dında yaşadığını düşündükleri Simurg’u yani pa-
dişahlarını bulmak için yolculuğa çıkmak isterler.
Fakat bu zorlu ve meşakkatli yolculukta bir rehbe-
re ihtiyaçları vardır. Aranılan rehber ise Hüthüt’tür.
Hüthüt, Cenâb-ı Hakk’ın habercisi, Süleyman Pey-
gamber’in yoldaşı olmak gibi bazı meziyet ve hu-
susiyetleri olan bir kuştur. Diğer kuşları, kendisiyle
geldikleri takdirde Simurg’u bulacağına ikna etme-
ye çalışır. Her bir kuş, Hüthüt’e ayrı ayrı itirazlarda
bulunur. Simurg’a erişemeyecekleri tereddüdü ile
yola çıkmak hususunda özürlerini beyan ederler.
Hüthüt kuşların tereddüt ve suallerine birer birer
cevap verir ve onları ikna etmeye çalışır.
Ve en sonunda yolculuk başlar. Sıkıntılarla dolu
yedi vadi vardır önlerinde. İstek, aşk, marifet, istiğ-
na, tevhid, hayret ve yokluk vadileri... Her bir vadi
bir imtihan mekânıdır aynı zamanda. Biri bir altın
saray görür, oraya inip sultan olur. Diğeri, bir ay
yüzlüye meftun olur. Kimisi hastalanır, kimisi de,
30
Gri Edebiyat
Özlem GÜNEŞ
[email protected]
mala mülke aşırı düşer. Kimi hırsız, kimi kan dökü-
cü olur. Biri, ben ihtiyarım diye oturur; diğeri, daha
gencim, sonra yaparım diye işlerini bırakır. Kimi
bey, kimi köle, kimi öğrenci, kimi hoca, kimi Şirin
kimi Ferhat, kimi âlim, kimi cahil olur. En nihayet,
Kaf Dağı’na tam otuz kuş varır. Can atıp hasretle
yanıp yakıldıkları Simurg’un yüzünü görmek için,
benliklerinden soyunup içeri girerler. Fakat kendi-
lerinden başka kimseyi göremezler. Çünkü si: otuz,
murg: kuş… Yâni; Simurg “otuz kuş” demektir.
İlme, adalete, gıybete, yalana, fütüvvete, nefse,
vefaya, hikmete, hakikate ve daha birçok konuya
dair sorulara cevap veren Mantıku’t tayr temsilî
bir eserdir. Simurg Hakk’ı, kuşlar ise Hakk’ı bulma
yolunda debelenip duran insanoğlunu temsil eder.
Bu yolculuğun iki önemli başlığına değinmek ge-
rekir. Bunlardan biri ilmin tanımının yapıldığı diğeri
ise irfanî kültürümüzün en önemli unsurlarından
ârif tipinin çizildiği bölümlerdir.
Hüthüt’ün huzuruna âlim bir kuş gelir. Sahip oldu-
ğu ilimlerden bahseder ve konuşmasının sonun-
da kendisini ancak hüner sahibi bilgili insanların
anlayabileceğini belirtir. Kuşu, büyük bir dikkatle
dinleyen Hüthüt, ilim ve âlim ile ilgili şu tespitlerde
bulunur.
•
•
•
•
•
İlim sahibi padişah olmalıdır; âlim ile cahil; bi-
len ile bilgisiz nasıl eşit sayılır.
Cahil ile konuşmak ve ona söz dinletmek zor-
dur.
Âlimin yeri cennetler ve huzurdur; cahilin öte-
ki dünyadaki yeri cehennemdir.
İnsan olan hayvandan; şeytan da cahilden üs-
tündür.
•
•
Minyatür: Nakkaş Özcan Özcan
•
•
•
Âlim bildiği ile amel ettiği zaman üstündür.
Amel ilim ile birlikte olmayınca, böyle bir ha-
malı develer de kınar.
İlim ile amelin birlikte olmadığı insanların
gönlünde kâmil iman tam manasıyla yer et-
mez.
Bu sözlerin ardından Dil Bilgini ile Gemicinin hikâ-
yesini anlatır Hüthüt. Asıl ilmin insanı Tanrı’ya
götüren ilim olduğunu, fayda vermeyen, doğruya
götürmeyen, bakırı altın yapmayan ilme ilim dene-
meyeceğini vurgular.
Peki, ârif kimdir? Bu da sorulur Hüthüt’e.
Ârif manevi tecrübeyle marifet ve hakikat merte-
besine ulaşan kişidir. Ârifin bilgisine marifet denir.
Marifet, kelam ve felsefede ilimle eş anlamlı ola-
rak bilgi manasında kullanıldığı gibi Marifetullah
şeklinde ve Allah hakkındaki bilgi için de kullanıl-
mıştır. Tasavvufta Allah’a dair bilgi başta olmak
üzere, bütün varlık ve olayların mahiyeti hakkın-
daki bilgiye marifet denilmiş ârif ile âlim arasında
ayrım yapılmıştır. Bu ayrımın nedeni hem marifet
ve ilim arasındaki metot farklılığı hem de ârif ve
âlimin vasıflarının başkalığıdır. Âlim bilendir, bil-
gisine güvenendir. İlmi faaliyetleri ilerledikçe bil-
gisi de ilerler. Oysa ârif ahlaki ve manevi arınma
sayesinde sezgi gücü ve deruni tecrübe ile öğ-
renen, anlayandır. Ârifin marifeti arttıkça hayreti
de artar, hayreti zamanla bilgisini aşar. Sonunda
marifetten aciz olduğunu idrak eder ve bu en yük-
sek marifet sayılır. Şimdi bu düşünceler ışığında
Mantıku’t tayr’daki ârif tipini kelimelerle çizmeye
başlayalım.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Ârif, hissî olan şeylerle, akla uygun olanı ayı-
randır.
Ârif, Hayvanlar gibi şehvete yönelmez; Allah’ın
sıfatları ile sıfatlanmak için akla uyar.
Ârif, dünyaya değer verip peşinden gitmez ve
şaşı gibi biri iki görmez.
Ârif, insanlar arasındadır ama aklı, fikri ve gön-
lü Hak ile beraberdir.
Ârif, halk içinde kendisini ön plana çıkarmaz,
tanınmayı, bilinmeyi istemez.
Ârif, ne incitir ne de incinir.
Ârif, kimsenin gıybetini etmez ve başkalarının
da dedikodu ettiği ortamda bulunmaz.
Ârif, kendinden yukarıda bulana hürmet eder,
aşağıda olana ise hizmet eder.
Ârif, boş söz konuşmaz.
Ârif, kimsenin ayıbına gülmez, insanların mut-
suzluğuyla mutlu olmaz.
Ârif, mütevazıdır.
Ârif, sözünde yalana yer vermez.
Ârif, kimsenin malıyla mülküyle ilgilenmez.
Ârif, kimseyle münakaşa etmez.
Ârif, kıskançlık nedir bilmez.
Ârif, Allah’ın yarattıklarına kibirle yaklaşmaz.
Ârif, kendisine yaklaşanlardan yüz çevirmez;
yardım ettiği kimseyi de utandırmaz.
Ârif, sözüne sadık ve güvenilirdir.
Ârif, Allah’tan gelene razı olandır.
İrfan sahiplerinin bu dünya evindeki yaptıkları
amel, ne bir hâl içindir, ne de bir makam. Onlar,
Mevlâ’ya teslim olmuşlardır. “Kim, Allah’ım bana
verirsen kabul ederim, benden alırsan sevinirim,
beni çağırırsan gelirim diyorsa âriflerdendir.” der
büyüklerimiz.
İnsanın kendine özgü değerlerinden alabildiğince
soyutlanarak savunmasız bırakıldığı çağımızda,
kendi anlamımızı bulmak istiyorsak aşkla yoğrul-
muş, irfan sahibi insanlar tarafından kaleme alın-
mış, kodlarımızı bünyesinde barındıran Mantıku’t
tayr gibi şaheserleri günümüz insanı ile buluş-
turmak zorundayız. Ömür denilen yolculukta bizi
âbâd edecek hazineyi bulmak istiyorsak öncelikle
özümüze bakmamız gerekir.
Hiç Bilenlerle Bilmeyenler
Bir Olur Mu?
31