tabii ki üzülüyor. Bir arkadaşımız vardı “school”
kelimesini “s-c-h-o-o-l” olarak ezberlemiş. Dedim
ki: “Bu yaptığını Çinliler duymasın. Çünkü bu Çin
işkencesinden de beter bir şey.” Girdiği sınavdan
da iyi bir not almıştı ama bu şekilde dil öğrene-
mez ve telaffuzda çok sıkıntı yaşar. İnsan üzülü-
yor hakikaten bu kadar emek etmiş, çalışmış ama
bir yol gösteren olmadığı için “s-c-h-o-o-l” diye ez-
berlemiş. Bu şekilde ezberleyen birinden telaffuz
bekleyemezsin. Onun için eğitmen çok önemli,
antrenör çok önemli. Antrenör kötüyse kesinlikle
iyi bir oyun beklemeyin.
Yabancı dil öğreniminde doğru bilinen yanlışlar
var mıdır?
Eğitim’de de olmalı. Nasıl olacağını bilemiyorum
ama oturup ciddi ciddi bir fikir alışverişi yapmak
gerekiyor. Bir sorun varsa bunun çözüm yolu ke-
sinlikle aranmalı. Bu anlamda sistemimizde bir
sıkıntı var. O kadar zaman ders görüp öğrenme-
mek, konuşamamak hatta bildiğini de unutmak
hakikaten kötü bir durum. Yıllarca bir şeyin peşin-
den gidiyorsun ama menzile varamıyorsun. Serap
gibi bir şey oluyor. Eksiklikleri var ama ümitliyiz,
inşaallah düzelir. Ancak şu da var kendini değiş-
tirirsen, bakmakla yükümlü olduğun çocuğunu
ya da çevrendekileri değiştirirsen; sistem de de-
ğişir, ortam da değişir, insan da değişir. Şimdi ben
kendi çocuğumla da aynı zamanda İngilizce dersi
yapıyorum. Bir müddet sonra öğretmenlerini zor-
layacak. Bu şekilde çocuk sayısını fazlalaştırırsak
mecburen alttan gelen bir baskıyla bu olaylar öğ-
retmenleri daha çok çalışmaya teşvik edecektir.
Öğrenciden kaynaklı bir baskı olmazsa öğretmen-
de rehavet ortaya çıkıyor ister istemez. Onun için
biraz da bizim değişmemiz gerekiyor.
Dil öğrenirken telaffuz ve anlama konusunda ya-
şanan sorunlara ne gibi çözümler önerirsiniz?
Bu bizim tüm öğrencilerimizde oluyor. Öğrendik-
leri kelimeleri en etkin ve en iyi şekilde adeta bir
İngiliz gibi kullanmak arzusunda oluyorlar. Bu
doğru değil tabii ki. Ayağı topa hiç değmemiş bir
insanı sahaya çıkarsanız ve deseniz ki “Kardeşim
22
Gri Edebiyat
bana doksandan gol at, bak şuradan vuracaksın,
şöyle falso vereceksin, şu top böyle açı yapacak,
böyle gidecek.” Herhalde anlamış gibi yapıp penal-
tıyı ilk etapta ancak taca atar. İngilizce tamamen
böyle bir şey. Tekrar etmedikçe, o kelimeleri çok
kullanmadıkça, hatalarını görmedikçe kesinlikle
mükemmel telaffuz söz konusu değil. Çok hata
yapacaksın ki o hataların en aza ind irgenecek
ve güzel bir telaffuz ve diksiyonla konuşabilesin.
Aksi takdirde çok zor. Yapamazsın, kim ne derse
desin yapamaz. Zaten dilde “Anladın mı?” sorusu
saçma bir soru. “I’m going” “gidiyorum” anlamına
geliyor dediğimizde tabii ki anlaşılır ama bu böyle
mi olmalı? Şimdi “Frikik kullanırken böyle vuracak-
sın, anladın mı?” Anladım da serbest vuruş kullan-
mak, gol atmak çok ciddi antrenman gerektiren
bir şey. Aynı şekilde dilde de “Anladın mı?” değil,
“Şu anladıklarımızı bir kullanalım.” tarzında olmalı.
Bir de hiç duymadığınız Türkçe bir kelimeyi söy-
lesem muhtemelen ilk başta “hıh?” dersiniz. Çün-
kü kullanmadığınız bir kelime. İnsan kullanmadı-
ğı kelimeyi kolay kolay anlayamaz. Anlamış gibi
olur, anlam çıkarmaya çalışır ama tam manasıyla
anlayamaz. Onun için ne kadar çok kullanırsak o
kadar çok rahat konuşuruz ve o kadar rahat an-
larız. Ağzımızdan kelime çıkması lazım. “İngilizce
biliyorum, konuşamıyorum.” Tabii ki konuşamaz-
sın çünkü o kelimeyi hiç ağzından çıkarmadın, hiç
kullanmadın. Çok var böyle öğrencimiz ve insan
Dilde yanlış-doğru yoktur. Dilde ne kadar çok
yanlış yaparsan o kadar çok doğrun olur. Yanlış
yapmadan dil öğrenmek mümkün değil. Kesin-
likle önce yanlış yapacaksın. Hatta ben sınıfta
diyorum ki “Arkadaşlar saçmalayın, saçmalayın.”
Bu iş saçmalamadan olmuyor. Yanlış yapmaktan
kaçınmayın. Benim için en iyi öğrenci, en çok yan-
lış yapan öğrencidir. Çünkü dil öğrenirken yanlış
yapmadığın zaman doğruyu asla öğrenemezsi-
niz. Hocanın “saçmala” demesi öğrenciye tuhaf
geliyor. “Vallahi saçmalayın” diyorum. Diğer türlü
olmuyor. Dildeki hataların hepsini yapacaksın ki
yerine doğruları gelsin. Onun için dilde yanlış ol-
madan doğru mümkün değil. Bir de bir tane keli-
me değil ki. Hani diyelim ki doğru şekilde bin tane
kelime ezberledin. Ama bilmediğin 100 tane daha
kelime ezberlediğinde mecburen ilk etapta yanlış
olacak. Benim dil öğrenmeye çalışanlara yaptığım
ikaz şu: Dil asla düşünerek öğrenilmez. Dil nedir?
Mesela şu an Türkçe konuşuyorum, ağzımdan ke-
limeler çıkıyor. Düşünerek konuşma şansım var
mı? Tabii ki yok. “Ben içimden konuşuyorum.” olur
mu öyle şey? İngilizce de böyle. Diyoruz ki: “Arka-
daşlar yazdığınız, çizdiğiniz ne varsa yüksek sesle
okumanız gerekiyor.” Dil çalışırken -özellikle oku-
ma parçalarının- yüksek sesli okunması gerekiyor.
Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymadığı sürece o
kelimeler bize ait olamaz.
Yıllar boyunca yabancı dil öğretimi için özel kuru-
luşlar açıldı ve hâlâ da açılmaya devam ediliyor.
Bu kuruluşlar hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Dil eğitimi için kuruluşlar, okullar, özel hocalar olu-
yor. İyi mi, kötü mü demek ne hakkımdır ne de had-
dimdir. Şöyle ki okul çok iyi olur ama öğretmenle-
rin dil öğretmek gibi bir derdi olmazsa o zaman
tabi ki sıkıntı. Okul kötü olduğu halde öğretmen
çok iyiyse olay bitmiştir. Burada olay tamamen
antrenör ile ilgili. Mesela bir kurum çok kötü diyor-
sun, bir bakıyorsun iyi bir hocası var alıp götürü-
yor. Ya da şu hoca çok iyi diyorsun, bir bakıyorsun
adam bir müddet sonra burnundan kıl aldırmıyor,
havalara girmiş öğretir gibi yapıyor. Çok var böyle.
Onun için “şu iyidir, şu kötüdür” demek biraz yanlış
oluyor ama benim için kısas şudur: Bir buçuk yıl dil
eğitimi için ideal bir süredir, biz bunu 5 aya sığdırı-
yoruz. Dil kursuna bir buçuk yıl gitmiş bir insanın
takır takır, rahat bir şekilde konuşması lazım yani
en azından upper-intermediate seviyesinde konu-
şuyor olması lazım. Konuşamadıktan sonra “şunu
öğrendim, bunu öğrendim” demesinin çok anlamı
olmuyor. Kesinlikle 2 sene, 2 sene bile değil 4-5
ay sonra öğrendiğin her şeyi unutursun. Onun için
beni ilgilendiren tarafı bu. Okul ya da kuruluşun
öğrencileri ne kadar konuşturabildiğine bakarsak
kurum iyi mi yoksa kötü mü daha iyi anlarız.
Son olarak İngilizce öğrenmek isteyenlere tavsi-
yeleriniz nelerdir?
Bu soru çok önemli, dünya öylesine küçüldü ki
mesela buradan otobüsle Erzurum 22 saat ama
buradan Washington uçakla 10-15 saat, Almanya
2-3 saat… Dünya çok küçüldü. Şu an elimizdeki
telefonların, ayağımızdaki ayakkabıların, kolumuz-
daki saatlerin, kullandığımız ilaçların çoğu ithal
ürünler. Onun için dünyayla irtibatımız olması ge-
rekiyor. Dil bilmeden, kesinlikle olmaz. Ben öğren-
cilerime şunu diyorum: “Gerekirse okulunu uzat
ama dil öğrenmeden mezun olma.” Dil öğrenme-
den mezun olduğun zaman ne yapacaksın? İşlet-
me bölümünde son sınıfta okuyan bir öğrencimi-
zin hoş bir anımız olmuştu, her yerde anlatıyorum.
Bir gün üzgün bir şekilde geldi ve dedi ki:
- Hocam, ben İngilizce öğrenmek istiyorum.
- Hayırdır?
- Hocam, babamın bir restoranı var.
- E ne güzel.
- Güzel değil işte.
Hiç Bilenlerle Bilmeyenler
Bir Olur Mu?
23