GEÇİD, Sayı 2, Ocak - Şubat 2021 | Page 29

TİYATRO METNİ ÇEVİRİLERİ
Tiyatro , insanın mağara duvarlarına değişik hareketlerde bulunan silüetleri resmetmeye başladığı Paleolitik Dönemlere kadar uzanan bir sanat biçimidir . Dinsel törenlerden ve ritüellerden doğmuş ancak zamanla dinle ilişkisini kesip “ oyun ” biçimini almış , biricikleşmiştir . Aristo ’ nun belirttiğine göre , Batı tiyatrosu , Antik Yunan döneminde Dionysos ’ u anmak ve onurlandırmak için düzenlenen festivallerde ortaya çıkmıştır . Türk edebiyatında ise tiyatronun yaklaşık 150 yıllık kısa bir geçmişi vardır . Tiyatroyla ilk kez Tanzimat Dönemi ’ nde tanışan Türk insanı , o zamana dek köy seyirlik oyunları , meddah , kuklacılık , Karagöz - Hacivat ve orta oyunuyla güldürü , dram ve trajedi izleme ihtiyacını gidermiştir . Batılılaşma ilkesiyle hareket edilen Tanzimat Dönemi ’ nde halkın aydınlanmasına giden en mühim yolun sanat olduğu düşünülmüş , dolayısıyla özellikle Fransız edebiyatından pek çok eser Türkçeye çevrilmiştir . Ancak o dönemde , tiyatro eserleri halka iyi ve kötü kavramları öğretmek amacıyla yazılmıştır . Bu yüzden sahnelenebilirlik özelliklerine önem verilmemiştir . Örneğin ilk basılı tiyatro oyunumuz , Şinasi tarafından “ Şair Evlenmesi ” adıyla Tercüman-ı Ahval dergisinde her hafta ayrı bir bölümü yayımlanarak tefrika ettirilmiştir ve görücü usulü evlenme adeti eleştirilmiştir .
Dünya edebiyatı için insanlığın tarihi kadar eski , Türk edebiyatı için henüz emekleyen bir bebek misali yeni ve dipdiri olan tiyatronun farklı kültürlerde , farklı zaman ve mekanlarda buluşmasını sağlayan en önemli etken de kuşkusuz “ çevirmen ” dir . Dünyanın en eski mesleklerinden biridir çevirmenlik . Dolayısıyla dönemin çevirmenlerine bu bağlamda çok iş düşmüş ve hünerlerini “ Müfettiş ”, “ Kibarlık Budalası ”, “ Cimri ”, “ Teklif ”, “ Bir Evlenme ”, “ Çömlek ”, “ Bir Yaz Gecesi Rüyası ”, “ Kral Oidupus ”, “ Amphitrion ”, “ Julius Ceasar ” gibi ( Maral , 2010 ) oyunların çevrilmesinde göstermişlerdir .
Tiyatro , Osmanlı Dönemi ’ nde lüks , zenginlik ve modernlik göstergesi olarak değerlendirilirken , Cumhuriyet Dönemi ’ nde uygarlığın ve aydınlanmanın mihenk taşı olarak görülmüştür . Bu sebeple , tiyatro ; Cumhuriyet Dönemi ’ nde saray mensubuna değil , halka mal edilmiştir . O dönemde Shakespeare , Moliere çevirileri yapılmış hatta bazıları tamamıyla Türk kültürüne uyarlanmış , halka ders veren nitelikte eserler haline gelmiştir . Özlem Berk , Cumhuriyet Dönemi ’ nde genel çeviri stratejisinin yerelleştirme olduğundan bahseder . Türk halkının Batı toplumları arasında kendine bir yer edinmek isteyişi , dönemin çeviri sektöründe büyük bir sıçrayışa yol açmıştı . Batı tiyatroları merak ediliyor , baleleri izleniyor ve operaları dinleniyordu .
Kimi zaman çevirmeni sonunda ışık görünmeyen bir tünelde kalmışçasına çıkmaza sokar tiyatro metni . Bir tiyatro metninin kendine has sorunları vardır . Dolayısıyla çevirmen , kaynak dilin kültürüne bütünüyle hakim olmalıdır . Söylemleri , deyimleri , argo dilini ve halk arası söyleyişleri bilmeli ve benimsemelidir , başka türlü seyirciyi “ tahammül etmek ” zorunda bırakmayan bir oyun metni oluşturulamaz . Bir örnek vermek gerekirse Şinasi ’ nin “ Şair Evlenmesi ” oyununda ısrarla kullanılan “ yüz görümlüğü ” ifadesinin Almanca ’ da karşılığının olmadığını görürüz çünkü böyle bir kültür yoktur . Almanya ’ da var olmayan bir gelenek , dillerine nasıl işlensin ki ? Ancak “ yüz görümlüğü ” ifadesinin anlamını izah ederek bir tanımlama oluşturmaya çalışırsak , “ gelinin yüzünü görmek için ödenen bedel ” diyebiliriz . Bu da Almanca ’ da şu cümleye tekabül eder : ‘‘ Preis für das Sehen das Gesicht der Braut ’’ Böylesine uzun bir söylem de tüm anlam bütünlüğünü bozabilir . ( Deniz , 2016 ) Ayrıca Türk tiyatro metinlerinde Karagöz-Hacivat oyunlarında görülen dil sürçmelerinden kaynaklanan espriler sıklıkla görülür . Bunu , yine “ Şair Evlenmesi ” nden bir örnekle inceleyelim .
28