GENÇ YAZARLAR Değerli okurlarımız | Page 17

SON TREN Kırık dökük kaldırım taşları ayaklarıma batıyor, göz kapaklarım bana inat kapanıyor. Açılmaları için zorluyorum onları ama iflas etmiş gibiler. Benim de ailemi düşürdüğüm hal gibi, o mereti içtiğimde düştüğüm durum gibi… Onun zararlı olduğunu elbette biliyorum. Önümdeki yollar ayaklarımın altından kayarken bunu düşünüyorum. Kendimi bir kum saatinin içinde hissediyorum. Her bir dakikada tükeniyorum, her bir dakikada ölüyorum. Sonra kum saati tersine dönüyor ve ben yine yavaş yavaş ölüyorum. Gözlerimi güneşin doğuşuna çevirdim. Bulanık gören gözlerim ışıkla kamaştı, çünkü karanlıklara alışkınım ben. Hayatımda farklı olan tek renk beyazdı benim için. Beyaz tozlar, beyaz haplar ve son, beyaz bir kefen. Sonumun bu olacağını biliyorum. Sonumu bilmek gerçekten acı ve bu durum bende tuhaf bir şekilde kahkaha atma isteği uyandırıyor. Beynimde çiyanlar dolaşıyor yine ve gözlerimin önüne ağ yapıyor örümcekler. “Bu sefer kendimi hangi kuyuya atsam acaba?” Tabi ki cevap kaldırımlar. Soğuk, kirli ve yamuk taşlar. Onlar benim döşeğim. Onlar, ailesini bir uyuşturucu parası için terk etmiş Halit’in yoldaşları. Gözlerim o örümcek ağının izin verdiğince görebiliyor. Tuhaf şekillerin arasında seçebildiğim tek şey insanların kaldırıma yıkılmış benden kaçması, annelerin çocuklarını kucaklarına alıp kafalarını sinesine gömmesi. Ama ben bunlara yabancıyım. Yorgunluktan başka hiç bir duygu hissetmiyorum. Tek istediğim kum saatinde kapana kısılmış ve tükenmekte olan beni kurtarmanız. Hiç mi ümit yok? İpin inceldiği yerdeyim, ya kurtarılacağım ya da kopacağım. Kulaklarımda bir uğultu var, tanıdık. Sirenler, miyavlamalarıyla kulaklarımı tırmalayan sokak kedisi, ayak sesleri… Gözlerimi açmaya çalıştım. Nihayet ağların birkaçı kopmuş. Önümde duran birkaç polis arabasına baktım. Orta yaşlı bir adam kolumu tutmuş kaldırıyor, engelleyecek halim bile yok. Rüzgârda savrulan binlerce tozdan biriyim. Polis arabasına bindim. Ortadayım, iki yanımda polis biraz uzağımda olan cama bakıyorum. Yağmur çiselemiş, arabalar sıkışmış yollara. Ağaçları hızlı bir şekilde geçiyoruz. Kendimi onlara benzetiyorum. Hayatı hızlı yaşıyoruz, daha doğrusu hızlı bitiriyoruz. Bunları düşündükçe aklıma annem geliyor. Yapma, derdi sürekli. “Yapma, içme, etme, bırakırsın, ben senin yanındayım…” Bırakmadım, yapamadım, istediğim zaman bırakırım sandım ve içtim. Tükendim o beyaz bataklıkta, bir hiçliğe hapsoldum. “Bilmiyorum yeniden en baştan başlayabilir miyim?” Ah! Olamaz sesli düşünmüşüm. Sürücü koltuğunda oturan polis bana bakmadan sorumu cevapladı: