fUSKA MAG vizyon eleştiri FİLM fUSKA MAG vizyon eleştiri FİLM
66 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 67
Başrollerinde Jim Broadbent ve Lindsay Duncan gibi iki usta oyuncunun yer alması “Paris'te Bir Hafta Sonu” gibi karakter ve diyalog merkezli bir filmin en büyük şansı. Meg’in tüm duygusal dinamizmini yüz mimiklerinden beden diline kadar vücudunun her metrekaresine yaymayı başaran Lindsay Duncan, harika bir performans sergiliyor. Jim Broadbent ise Nick’in pasif ve bıkkın görünüşünün altında içinde ne gibi fırtınalar koptuğunu sadece bakışlarıyla dahi anlatabilecek güçte bir oyun sergiliyor.
Bu iki anti-romantik karakterin hikayelerine arka fon oluşturan ‘aşıklar şehri’ Paris ise temsil ettiği tüm değerlerle filmin öyküsü besliyor. Michell’in filminde Paris, ne tüm tatilin kabusa dönüştüğü bir karabasanlar şehri, ne de vaat ettiği büyülü atmosferle bir romantizm fantezisi olarak karşımıza çıkıyor. Paris’in turistik mekanlarının fetişleştirilmeden öykünün içine serpiştirildiği çalışmada, şehrin özellikle Hollywood filmleriyle akıllara kazınan imajı normalleştiriliyor.
Sonuç olarak “Paris'te Bir Hafta Sonu,” özellikle Linklater imzalı “Gece Yarısından Önce”yi severek izlemiş sinemaseverlerin tercih edebilecekleri bir yapım. Başarılı karakter tahlilleri, oyuncu performansları ve her katmanı birbiriyle uyum ve diyalog içinde anlatılan sürükleyici hikayesiyle Roger Michell’in filmi türün meraklıları için tatmin edici bir sinema deneyimi vaat ediyor. Filmin, Jean-Luc Godard ve “Bande à part” hayranlarının yüzünü gülümsetecek son sahnesi ise kaçırılmamalı.