fUSKA MAG tiyatro fUSKA MAG tiyatro
150 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 151
Dayanamayıp solan Gülibrişimlere…
Seyhan Arman
Yalnızlığımızı, ikiyüzlülüğümüzü, görmediklerimizi, göremediklerimizi, yok saydıklarımızı, anlamaya çalışmadıklarımızı ve sırlarımızı açık ediyor bu oyun. Benim için çok acıklıydı. Aramızdan bazıları için de öyle. Niye bazılarımız için acıklıydı açıklamayacağım ki oyunun sırrı ortaya çıkmasın. Gidin ve kendiniz görün bir zahmet. Onbir yıldır var olan ‘’Bizoyuncular’’ geçen yıl kendi sahneleri ‘’Bo Sahne’’ yi açtılar. İkinci oyunları, Özen Yula’nın yazıp yönettiği, Kenan Ece ve Selen Öztürk’ün oynadığı ‘’Bakarsın Bulutlar Gider’’ oyunundan bahsediyorum.
Oyun, birbirini hiç tanımayan Betül, Kaya ve tek ortak noktaları olan Orhan arasında geçiyor. Muhafazakar ama modern döşenmiş bir evde Betül ve Kaya’yı görüyoruz sadece. Adı geçen, duvarda fotoğrafını gördüğümüz fakat kanlı canlı göremediğimiz Orhan ise sahnede en solda duruyor bana göre. Solmuş, yapraklarını dökmüş öylece bize bakıyor. Kurak bölgelere, verimsiz topraklara, eksi 15 derecelere bile dayanabilen ‘’Gülibrişim’’ bulunduğu evin soğukluğuna dayanamamış anlaşılan. Oysa olması gereken yerde olsa pembe
renkli çiçekler açacak, mis gibi kokacaktı. Kimi ne kadar sarsar bu oyun bilmiyorum ama tüm seyircisini şaşırtacağı kesin.
Bu hayatta kefelerim var benim. Dile, dine, cinsiyete, milliyete göre olmasa da insanları davranışlarına göre koyduğum kefelerim var; evet. Genel olarak ideolojik gruplamalar yapmamaya çalışsam da kişileri kefelere koyuyorum doğrudur. Bir çoğumuzun vardır kefeleri diye düşünüyorum. Kalıplarımız, anlayamadıklarımız, anlamak istemediklerimiz, yok saydıklarımız. Öteki kavramı da mevcut maalesef hepimiz için. Başkaları tarafından sanıldığımız gibi olmayabileceğimizi, önyargılarımızla insanları belirli kategorilere, o kategorileri de belli kalıplara soktuğumuzu ve bize benzemiyor zannettiklerimizin aslında bize ne kadar benzediğini tanışınca anlıyoruz. Tüm tanışmadıklarımızı, bizden olmayanı hemen karşı kıyıya yakıştırıyoruz. Tanışmayı denemeden.
Bazı gerçeklerimizi, varoluşumuzu, dolaplarda saklamak zorunda bırakıyor düzen bize. Biz bazen o düzene öyle yada böyle ayak uyduruyor ama gerçekliğimizi de bir şekilde yaşıyoruz. Hemen yanı başımızdakiler görmüyor yada görmek istemiyor bu gerçekleri. Bazılarımızın kalıplarını yerle bir ediyor bu oyun. Olamayacağını, olsa da o şekilde olamayacağını düşündüğümüz, varlığını bazılarımızın net olarak bildiğini, olabilir mi diye düşündürüyor en azından.
Geçtiğimiz sezon Emek Sahnesi’nde sergilenen ‘’Kırmızı Yorgunları’’ oyununu da çok beğenmiştim Özen Yula’nın.