TANGO: Aşkın ve Tutkunun Dansı
Burak Koyuncu
Tango, aşkın ve tutkunun dansı... Bu tanımı hepimiz ne kadar çok duymuşuzdur kimbilir? Gerçekten de insanların kafasında bu tarzda çağrışımlar yapar TANGO kelimesi. Tango çok farklı bir danstır çünkü; asil, ağırbaşlı, kimi zaman öfkeli, kimi zaman ateşli, vazgeçilmez ve tutkulu bir danstır insanların kafasında... Her insan, az çok bu kelimeleri kullanır "Tango"'yu tanımlarken. Kimileri içinse Al Pacino'nun Kadın Kokusu filmindeki dansıdır "Tango" denildiğinde akla gelen...
Peki, hemen hemen herkesin ortak olarak kullandığı kelimelerden oluşan bir tanımı varken, herkesin tangoyu tam olarak tanıdığı yargısına varmak doğru mü? Tabii ki hayır. Arjantin'in ara sokaklarında doğan ve tüm dünyaya hızla yayılan bu dansı kaç kişinin yakından tanıdığını tahmin edebilmek çok zor. Ancak, ilginç bir şey var ki; bu dansı çok yakından tanıyan insanların da "Tango" kelimesi için yaptıkları tanım, az önce bahsettiğimiz tanımla çok fazla benzeşiyor. Yani, tangoyu sadece bir filmin bir sahnesi olarak bilen bir insanla, bunu yaşam biçimi olarak benimsemiş bir insan aynı tanımı yapabiliyor: Aşkın ve Tutkunun Dansı...Fakat, arada çok önemli bir fark var. Tangoyu tanıyan, anlayan ve yaşayan insan, kesinlikle bu tanımı çok fazla inanarak, yürekten yapıyor. Diğer insan ise sadece etrafta bu kelimeyle ilgili duyduğu kalıplardan dolayı bilinçaltına işlemiş ve kafasındaki çağrışımlardan oluşturduğu bir tanım yapıyor.
Tangoyla gerçek anlamda tanışana kadar, benim de kafamdaki tanım aynıydı. Bu tanım, o zamana kadar en sık rastladığım tanımdı çünkü. Beni en çok şaşırtan şey işe, tango yaşamımın bir parçası olmaya başladığında bu tanımın ne kadar da isabetli bir tanım olduğunu çok daha iyi anlamam oldu. Artık, bu tanımdaki kelimelerin anlamını daha iyi anlayabiliyorum. Tangonun başlı başına bir aşk, bir tutku olduğunu hissedebiliyorum...
Pugliese denilen bir adamın parçası çalıyor plakta... Ritmi içinizde duyabiliyorsunuz. Ayağa kalkıyorsunuz ve adımlarınız kendiliğinden takip etmeye çalışıyor ritmi. O sırada karşınızda iki ayak daha buluyorsunuz. Dört ayak - tek beden oluyorsunuz ve bırakıyorsunuz kendinizi müziğe... Kalbinizin atışı oluyor içinizden gelen "pam" sesleri... Ve adımlarınızı bu seslere uydurmanın keyfiyle sarhoş oluyorsunuz...
Arjantin'in sokaklarında ilk çıktığı dönemlerde ayıplanan, hor görülen bir dansmış tango. Büyük şehre alışamamış göçmenler sıkıntılarını, hüzünlerini atarlarmış bu dansla sokaklarda. Daha sonra ise salonlara girmiş tango ve tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Buenos Aires'ten yola çıkarak. Tabii ki tutkusu, hüznü, yaşanmışlığı, anlamı, güzelliği, öfkesi, hırçınlığı da artmış giderek ve artmaya devam ediyor. Artık, dünyanın her yerinde, "Milonga Gecesi" denilen gecelerde her gün yüzbinlerce, milyonlarca insan tango yapıyor.
İçeriden gelen tango müziğini duyup giriyorsunuz. Girdiğiniz yer bir balo salonu da olabilir, bar da olabilir, dört duvarla çevrili küçük bir stüdyo da olabilir. Asıl önemli olan, içeri girerken duyduğunuz o müzik. Ve o müzik eşliğinde dans eden onlarca insan...Oturacak yer arıyorsunuz önce kendinize, köşede bir yer buluyorsunuz. Ve sandalyenize oturmanızla kalkmanız bir oluyor. O muhteşem müzik, basınızı döndürmeye yetebiliyor gelir gelmez. Bir şarkı bitiyor; ama dansınız devam ediyor. Evet, ikinci şarkı da bitti. Bu sırada dans ettiğiniz insanla tanışma fırsatı buluyorsunuz. Diğer şarkı başlayınca konuşma kesiliyor ve yakalıyorsunuz ritmi birlikte. Derken dördüncü, beşinci parçalar...Parçaların sayısı artıyor, farklı insanlar, farklı duygular, hüzün, aşk, öfke, kıskançlik, sevgi... Yine dört ayak olmuşsunuz, ve tek beden...
Yerinize döndüğünüzde saatlerin geçtiğini görüyorsunuz, ama aldırmıyorsunuz. Oturmaya gelmediniz ki! Etrafınızdaki kimse oturmaya gelmedi. Herkes, hayatın zorluklarını, sıkıntılarını, yapılması gereken işleri, vs. unutuyor orada. Orada yeni bir hayat başlıyor. Aşk, tutku, nefret, öfke, hüzün, kin, sevgi yeniden canlanıyor orada. Daha önce hıç görmediğiniz bir insani sadece bir bakışınızla kaldırabiliyorsunuz dansa. Ve birlikte vuruyorsunuz müziğin "pam"larına, basınız dönene dek, sarhoş olana dek...
Ve sonra...Tango bir tutku oluyor hayatınızda. Vazgeçilmez oluyor, aşk oluyor...Kapılıp giderseniz bu aska, ömrünüz boyunca yaşıyorsunuz tüm tutkusunu, hüznünü, tüm güzelliğini ve kederini... Kapılmama ihtimaliniz var mı peki? Kesinlikle, hayır!!! Adımlarınızı müziğe kaptırmaya başladığınız andan itibaren kurtulma ihtimaliniz hiç yok... Çünkü bu, TANGO: aşkın ve tutkunun dansı...