[email protected]
Öktem
Başol
ÖktemBaşol
Bilgi Üniversitesi
Sinema-TV Bölüm Başkanı
Senaryo geleneği
60’lı yıllarda Türk sineması
dünyada kendisini 3. Sıraya
çıkaracak kadar film üretirken
senarist denilince akla gelen
isimler meşhur Bülent Oran-Safa
Önal-Erdoğan Tünaş üçlüsüydü.
Günümüzde sokaktan geçen birine hangi senaristleri tanıdığını sorsanız belki Meral Okay, Birol Güven, ya
da biraz daha ilgili ve daha genç ise Kerem Deren, Emrah
Serbes gibi isimleri telaffuz eder. Dikkat edilirse yeni
dönemde önemsenen tüm isimler televizyon senaristleridir. Sinemada ise aklımızda yer eden, belli bir gelenek
oluşturma potansiyeli olan ya da belli bir senaryo geleneğinden gelen hiç kimse yoktur. Bunun elbette ki bir
çok nedeni vardır ama esas itibarıyla sinemamızın sektör
olma özelliğini kaybetmiş olması önemlidir.
Halbuki senaryo, sinemanın belki de diğer bütün
alanlarından daha fazla geleneğe bağlıdır. Geleneğe bağlı
olmak, sizden önceki senaristlerin eserlerini kopya etmek değildir. Çünkü zaten her senarist ayrı bir dünyadır,
kendine özgüdür. Buna karşılık, senaristlerin kendi dünyasından, kendi ülkesinden, kendi çevresinden eserlerini
takip edecekleri, bağlanacakları, kariyerlerine hayranlık
duyacakları bir baba figürüne ihtiyaçları vardır. Sanatçı
anketlerinde “Mesleğinizde kimlerden etkilendiniz?”
diye bir bölüm vardır. Buna “Hiç kimseden etkilenmedim,
özgünüm ben!” diye cevap vermek maalesef bir insanı
özgün kılmaz. Buna karşın, bir Türk senaristinin örnek
göstereceği kişi sayısı da sınırlıdır.
Sektörel anlamda oldukça gelişmiş Amerikan
sinemasının kendi içinde de gişe filmleri ile daha bağımsız
yapıtlar arasında ayırım yapılmaktadır. Ancak gişe filmi
diye tabir ettiğimiz ve entelektüel bağlamda belli bir genellemeyle daha aşağıda tutulanbazı
filmlerin senaristlerinin de olağanüstü birikimli ve Amerika’nın o ünlü senaryo geleneğinden gelme olduğunu
biliyoruz. Bir örnek vereyim: Bugünlerde vizyona girecek Deliver us from evil (Bizi Şeytan’dan koru) adlı bir
korku filmi var. Filmin senaristi Paul Harris Boardman
üniversite’de psikoloji diploması olan bir yazardır ve
yalnızca fantastik filmler yazmıştır. Şeytan Çarpması
(Exorcism of Emily Rose) senaryosundan bir kaç sene
sonra, önemli yönetmen Atom Egoyan ile Devil’s knot
(Şeytan düğümü) filminde çalışmıştır. Yani yalnızca kendine belirlediği alanda çalıştığı için başarısı artmış ve son
dönemde yazdığı filmlere ortak da olmuştur. Ayrıca John
Hopkins Üniversitesinden yaratıcı yazarlık diploması da
vardır. Boardman bununla kalmamış, USC (University of
Southern California) ‘da sinema dersleri de almıştır. Ama
bunlardan daha da önemlisi, Amerikan tiyatrosunun en
önemli yazarlarından kabul edilen ve “Kim korkar hain
kurttan?”’ın yaratıcısı Edward Albee ile birlikte çalışmış
olmasıdır. Yani bir anlamda Boardman’ın manevi babası
odur. Genç senaristler çoğunlukla heyecanlı ve kibirlidir.
Eleştiriye tahammülsüzdür. Bu yüzden saygı duyaca ğı,
kayıtsız şartsız inanacağı senaristik bir figür, onun hem
mesleki, hem de insani gelişimine yardımcı olacaktır.
Amerika’da bazı istisnalar dışında piyasa filmleri
olarak nitelendirebileceğimiz yapıtlarda da çalışan Paul
Harris Boardman’ın ne kadar birikimli olduğunu gördünüz. Ancak Boardman’ın en büyük kazancı hiç kuşkusuz
büyük dramaturj Albee ile yaptığı çalışmadır. Yani hemen
her senaristin geçmişle hem manevi hem de sektörel bir
bağı bulunmaktadır. Ülkemizde belki bugünün senaristleri
geleceğe doğru bir gelenek oluşturabilirler. Ancak bunun
için sinema filmi de yazmaları ve eserlerinin tutarlılığına
dikkat etmeleri gerekir.