[email protected]
KeremAkça
Kerem
Sinema Yazarı
Akça
Üzerimize kara komedi yağıyor
Kara komedinin temellerine
gidince nasıl noktalara ulaşmak
mümkün olur, çok net bir yorum
yapamayız. Ama kesin bir şey var o da,
suç ile komediyi bir ar aya getirmenin
özellikle 90’larda popüler olduğu...
Özellikle İngiliz sinemasının ‘uyuşturucu’ merkezli
‘stoner filmleri’ ve Tarantino’nun kendine özgü nostaljik karakterleri, bu alanı kalkındırdı. “Ucuz Roman”dan (“Pulp Fiction”, 1994) “Trainspotting”e (1996)
kadar kara komedide kalitenin zirve yaptığı, başyapıtlar izlediğimiz bir devreyi geride bıraktık. 2000’lerde ise Amerikan bağımsız sinemasındaki ‘Tarantino’
hayranları bir tarafa, Güney Amerika sinemasında da
bu konuda biçimci ürünler gördük. İngiliz sineması
ise boş durmayıp yeni Boyle ve Ritchie yaratmaya
soyundu. Paul McGuigan gibi tabandan bu ‘tür’e bağlanan isimler çabuk düşüşe geçerken, Edgar Wright
ve Richard Ayoade gibi kendi kurallarını koyan yönetmenler iz bıraktı. Uzun lafın kısası Amerikan ve İngiliz
kara komedisi diye bir gelenek oluştu.
Nisan-Ağustos arasında vizyona giren 4 film, bu konuda ihtisas yapmayı hedefliyor. İşin doğrusu “Pislik”
(“Filth”), Irvine Welsh’in katkısıyla, kafayı bulan,
bilinçaltının esiri olan bir karakteri ele alıyor. Bipolar
bozukluğu olan kirli bir polisin, seksle, riyakarlıkla
mücadelesi gerçeküstücü ve uçuk karelerle resmediliyor. Welsh uyarlaması “Trainspotting”deki (1996)
yaratıcı kabusların kontrolden çıkması benzeri bir
süreç var.
Elmore Leonard 1925’te doğup 2013 Ağustos’unda
aramızdan ayrılan, Raymond Chandler’ın hakimiyet
kurduğu kara filmin top dönemini yaşamış bir romancı... Onun ‘pulp western’ romanlarıyla başlayan
kariyeri, daha sonrasında ‘modern suç’ oluşumunu
gözden geçirdi. “Tut Şu Bücürü” (“Get Shorty”,
1994), “Jackie Brown” (1997) ve “Aşk ve Para” (“Out
of Sight”, 1998) gibi suç komedilerinin Leonard imzası taşıdığı biliniyor. Hedef, hızlı akan diyaloglarla
sersemletirken, hafif karikatürize karakterleri, belli
suçlar çevresinde toplamak. Bu ay vizyona girecek ve
benim geçen sene Toronto Film Festivali’ndeki dünya
prömiyerinde izlediğim, Leonard etiketli “Belalı Rehine” (“Life of Crime”, 2013) dönemine göre biraz eski.
Ama “Jackie Brown”da Samuel L. Jackson ile Robert
De Niro’nun canlandırdığı Ordell Robbie ve Louis Gara’nın 15 yıl önceki rehine kaçırma suçuna, 1978’den
bakıyor. ‘Rum Punch’ın yerine ‘Life of Crime’ geliyor
roman olarak… Örneğin “Pislik” için Jon S. Baird ultra
biçimci bir rejiyi düşünürken, burada Daniel Schechter meseleyi oyunculara bırakıp klasik dekupajla ‘Tarantino’ya yaklaşıyor. Aniston, Def, Hawkes ve Fisher
döktürüyor.
Nisan’da vizyona giren “Dom Hemingway” de cüretkar, “Pislik”le tek yumurta ikizi bir ‘soygun komedisi’
olarak beliriyor. İngiliz kara komedisiyle akraba,
plastik sinematografiyle öne çıksa da Jude Law’un
soyguncu karakterine bel bağlayan bir işe dönüşüyor. 2004 tarihli Meksika filmi “Matando Cabos”un
İspanyol yeniden çevrimi “Çaylaklar Çetesi” (“¿Quién
mató a Bambi?”, 2013) ise, seksin, rehine mizanseninin koşuşturmacaya ve karikatürize karakterlere yol
açtığı bir İspanyol filmi. Ancak sanki para kazanma
arzusunu biraz abartmış.