olağanüstü güzellikteki
manzaralarıyla insanların hayran kaldığı
romanlara, şiirleri ve
şarkılara konu olan bir
kenttir. Boğaziçi’nin erguvan ağaçlarıyla süslü yamaçları ve koru
görünümlü
tepeleri
arasından kimi zaman
hırçın kimi zaman nazlı
bir genç kız gibi kıvrıla
kıvrıla nehir gibi akarak Marmara denizinin serin sularıyla
kucaklaşıyor. Boğaziçi’nin bahçelerle,
köşklerle örtülü set set yükselen tepeleri arasından bakınca; mavi sularda
sürüklenen vapurları, onlara eşlik eden
beyaz martıları, süslü bahçeler içinde
kurulu yalıları, yeşilin her türlüsüyle
bezenmiş bahçeler içindeki evleri, ufak
çayırlıklar arasından zikzaklar çizerek
sahile inen yolların sonunda denizin lacivert rengine yansıyan, bir ömür huzur
içinde yaşanası semtlere hayran kalırsınız.
İstanbul’un iki kıta arasındaki konumu
nedeniyle Boğaziçi tepeleri doğasında
şaşırtıcı zenginlikte bir bitki örtüsünü
oluşması sağlanmış. Günümüzde Boğaziçi tepelerinde etrafı çevrilerek koruma altına alınan yeşil alanların pek
çoğu halka açık rekreasyon alanı olarak hizmet vermektedir. Boğaziçi sırtlarında yoğunlaşan şehir korularından
en bilinenler “Avrupa yakasında: ‘Yıldız Parkı, Naile Sultan, Naciye Sultan,
Prens Sabahattin, Emirgan ve Ayazağa
korularıdır. Anadolu Yakası’nda: ‘Abraham Paşa, Beykoz Kasrı, Mihrabat,
Büyük ve Küçük Çamlıca, Validebağ
koruları en bilinen korulardır.
Boğaziçi tepelerinin koruları içinde
nadide ve anıtsal ağaç türleri bulunmaktadır. Ağaç türlerinden “sekoya,
kırmızı yapraklı karaağaç, atkestanesi, ıhlamur, meşe, erguvan ve çeşitli
türde akasyalardır. Anıtsal nitelikte ki
ağaçların çoğu çınar ağaçlarıdır. Ayrıca
karaçam ehramı selvi, dişbudak, Akdeniz Defnesi ve Londra çınarı Boğaziçi
tepelerinde ki bahçe ve korularda yer
alır. Hızlı büyüme ve gelişme içinde ki
İstanbul kentinde hiç şüphe yok ki en
doğal kaynaklarımız olan yeşil alanlar
ve ormanlar üzerinde ki tehditlerin başında “yak-yık-sat” yoz tüccar düşün-
cesi gelmektedir.
Boğaza Nazır Seyir Terasları
Büyük Çamlıca Tepesi
İstanbul’un en çok bilinen ve ziyaret
edilen manzara terası olma özelliğini
koruyan Büyük Çamlıca Tepesi, Galata ve Boğaziçi Köprüsü, Rumelihisarı,
Kandilli, Topkapı, Sultanahmet, Adalar ve Haydarpaşa semtlerini buradan
rahatlıkla görebilirsiniz. Boğaz’ın mavi
sularını, Boğaziçi Köprüsünü ve Avrupa
Yakası’ndaki gökdelenlerin ihtişamını izleyebileceğiniz mekândır. Ayrıca,
Çamlıca Tepesi güneşin doğuş ve batış
manzaralarını seyredebilirsiniz.
Çamlıca Tepesi’nde her yıl lale ekimi yapılmaktadır. Bu tarihlerde tepe
mutlaka görülmelidir. Bu dönemler
haricinde de tepeye yapılacak ziyarette hiç bir yerde rastlanmayan çiçeklere
rastlamak olasıdır. Ayrıca burada bulunan çok sayıda ağaç sayesinde tepenin
havasını solumak ayrı bir güzelliktedir.
Tepede yapılacak bir yürüyüş ciğerleri
açacak, sağlığa da ciddi katkılar sunacaktır.
Çamlıca tepensin ilk kullanımı Dördüncü Murat zamanında oldu. 17. yüzyılda
bazı köşklerin ve Bağ-ı Cihan adlı bir
ahşap kasrın yaptırılmasıyla Çamlıca
sayfiye olarak kullanılmaya başlandı.
Çamlıca mevkiinin rağbet bulmaya başlaması ise 18. yüzyıldan itibarendir. 19.
yüzyılda köşklerle donatılan bu mevki,
II. Abdülhamit döneminden sonra canlılığını yitirdi. Bugün ise Çamlıca tamamen şehir alanı içinde kalmıştır. Bugün
kentsel alanların sınırları içinde yer
alan Çamlıca tepeleri güzel panoraması, subaşları ve özellikle Küçük Çamlıca
da korunmuş bulunan kızılçam ve fıstıkçamı koruları ile Türk edebiyatına ve
şarkılara konu olmuş gözde bir gezinti
yeri olarak biliniyor. Büyük Çamlıca Tepesi’nde,
İvaz Fakih açık türbesinin
yanında idi. Mermer bileziğinde iki sıra halinde
yazılmış şu kitabe vardı:
“İnşa edilen bu şehir değil Türkiye’nin Dünyanın
gözbebeği kabul edilir. Bu
şehr-i İstanbul ki nelere
tanıklık etmiştir asırlar
boyunca...” İşte bu yedi
tepe den biri de Çamlıca Tepesidir. İstanbul’un
tacı sa