Emeğin Sanatı 159. Sayı
Biliyorum az sonra gitmen gerekir
Başka bir iklim olmayacak atını ılgarlayıp ayrıldığın
Bulutları toynaklayarak koşan küheylan
Hüznü satırlara döken kalemin kanı
Ve dardağan olmuş şehirler
Rüzgârda uçuşan kanlı pankartlar
Yağmacılar talancılar cellâtlar
Ki sana andacım olsun oradan geçen rüzgâr
Ben senin kalbinden sökülen şafağım
Yaralıyken zordayken faka düşmüşken
Beni mutlaka anımsa
Bana yüreğinle bak
Değilse bir daha gördüğünde
Tanıman mümkün olmayacak kadar
suretim acılardan değişmiş olacak
Bana yüreğinle bak
O zaman silemez zaman
Yüzümüze balyozla dövülen şiiri
Kalbimize umutla diktiğimiz bayrağı
Hoşça kal
Yüzünde şarapnel asminleri açan şaki
Gözlerine gökyüzünün düştüğü
Bulutların kanını sildiği yerde
Hüzün aç bir kurt gibi ulurken aya karşı
Başka bir ıssızı kazmaya devam edeceğim bilesin
Sevdanın çağlanını ışığa taşımak için
Hoşça kal
Dante'nin cennetinden kaçmış yedikçe acıkan kurt
Uluyor hayatın üzerinde
Bize Alamut’un esrarını söyleyen dai
Yüzü zümrüt bir tabletle ışırcasına sakalları şelale
Harrani dininden gelen bir ağaca bakarak arada bir
Gözleri irşadi bir uhrevilik içinde söylüyordu
“Hiç yalan olmadan doğrudur, kesindir ve çok gerçektir. “(1)
Uzaktan gelen atlının sesini duyamazdı kimse o sıra
Etekleri yırtılmış yalın ayaklı kavruk kalabalık
Hiçlenmiş ömürlerinde yürüdüler bir kez daha
Kendileri yarattığı o ışığa tapınmaya