EKİN ekin | Page 9

CİLT 2, SAYI 2 Sayfa 9 SABIR HAYAT TRENİ O yıl kış geçip gitmek istemiyordu. Dışarıdaki havaya rüzgar ve soğuk hava dalgaları hakimdi. Kış “patronun kim olduğunu” hatırlatmak istercesine bütün şiddetiyle varlığını sürdürüyordu. Ben de eve kapanıp dünyaya kendi penceresinden bakan saygısız çocuktan biriydi. Kar düşmeye başladı mı bir kere, köyün yolları kapanır; komşu köye taşımalı eğitim yapan öğrenci otobüsü Eskibağlar’a çıkamazdı. Biz on yedi çocuk, bazen aylarca süren bir ev hapsine mahkum olurduk. Yok muydu bu durumun bir çaresi? Çocuk aklımla çok düşünmeme rağmen bir şey bulamamıştım; ama pencerenin önünde oturup da neler kaçırdığımı bilmek bana çok acı veriyordu. Türkçe öğretmenimiz bir yarışmadan söz etmişti; Hikaye yazma yarışması. Kendimce çok güzel bir hika- ye yazmış; ancak on gündür kar yağdığından eserimi okuluma ulaştıramamıştım. Sürekli bu tarz yarışmalara katı- lıyordum. İnsanların beğenisini kazanmak hoşuma gidiyordu. Öğretmenim büyüyünce edebiyat dalıyla ilgilene- bileceğimi söylüyordu. Yazdığım hikayeler, kompozisyonlar okuldaki çocukların beğenisine sunuluyordu. Okulda ki yarışmalarda sürekli ilk üçe giriyordum. Eğer eserimi okuluma ulaştıramazsam yarışmaya katılamayacaktım. Onu bir an önce ulaştırmalıydım çünkü kendimi geliştirmek istiyordum. Bu sayede okulu bitirince yazar olabile- cektim. Matematikten beş alanlara öğretmenimiz çikolata vereceğini söylemişti. Sanırım kağıtlar okunmuştur. Ben yüz bekliyordum, ama neye yarar! Derslerimden de geri kalmıştım Nasıl öğrenecektim o kadar konuyu? Birden dışarıdaki havaya bakmak için düşünce kapılarımı kapattım. Dün akşama kıyasla hava iyiye gidi- yordu. Fakat kar duracak gibi değildi. O gece sıkıntı içinde yatağa girdim. Gözlerim ne zaman kapandı bilmiyorum. Bir tren istasyonundayım şimdi. Önümden bir tren yavaş yavaş geçiyor. Adımımı atsam bineceğim; ayaklarım hareket etmiyor. Kollarımı uzatıyorum tam yakalayacağım, tren hızlanıyor. Her vagonunda bir şeyler yazıyor: Edebiyat, yarışma, çikolata, arkadaşlarım… Tek tek geçip gidiyor önümden. Sonra bir görevli geliyor yanıma. Kocaman, heybetli bir amca: -Sen hangi treni bekliyorsun? -Hayat trenini. -Ama o tr en bu köyde durmuyor; bilmiyor musun? Peki ben ne yapacağım? Ne zaman yakalayacağım kaçırdıklarımı? Ağlıyorum. Yüzümde şefkatli bir el! Annem! Gözümü açıyorum: -Sadece bir rüya, diyor. Ama ben biliyorum. Bu “sadece bir rüya” değil. Bu “Hayatın ta kendisi.” Ertesi sabah uyanıyorum: Güneş açmış! Güneşin sıcaklığı içimdeki buzları da eritiyor. O gün yollar açılı- yor. Ben ertesi gün okuluma gidiyorum. Bu trenin lokomotifine, içinde makinistin olduğu vagona, yetişmem la- zım. Eğer son vagonuna yetişebilirsem. Yavaş yavaş lokomotife doğru ilerleyebilirim. Lokomotif mi? Üstünde hayat yazıyor. Evet, bu hayatın ta kendisi. Eğer onu yakalayabilirsem. Hayallerim ; evet onlar gerçekleşecekler. Çok çalışmam gerek benim. Kaçırdığım hayat trenini son vagonundan yakalamak için. Seyirci değil, sahnede oyuncu olmak için. Çok çalışmam gerek evet. Çünkü bu tren bizim köye uğramıyor… Sibel KILINÇ 8/B Sınıfı