O’nun Kokusunu İzledim
Yazı
Bertan Rona
Adına “O” dedim; çünkü bu harf, “daire”ye veya “sıfır”a benziyordu. O’nu
bunlardan daha iyi anlatabilecek hiçbir şey yoktu sanki. Dairenin başlangıç
noktasının olmadığını keşfetmiş, şaşırmıştım. Hareket edip de hiçbir yere
varmayan tek hareket biçimiydi daire. Bana ne kadar da benziyordu! “Sıfır” ile
“şifre”nin aynı kelime olduğunu öğrendiğimde ise hayretim iyice artmıştı. Ne
yapıp edip bu şifreyi çözmeliydim.
Çözmeye gücüm yetmeyince filozofları inceledim. Ancak bir sonuç
alamadım. Dostlarım, “peygamber” denilen birilerinin varlığından söz
etmişlerdi. Ben de peygamberlere kulak verdim. Duyduğuma göre, en
büyüklerinden biri O’nunla konuşmuş ve adını öğrenmek istemişti. O ise,
“O’dur dersin” diye cevap vermişti. Ama insanlar bunu maalesef yanlış
yorumlamışlar ve adını “Yehova” sanmışlardı. Yehova’nın doğrusunu, “Ya
Hüve”yi ise görememişlerdi. Hüve’deki “nükte”yi kavrayamamış, o nüktenin
bir “nokta” olduğunu anlayamamışlardı.
Evet... Bir noktaydı O. Biz O’na benziyorduk, ama O bize benzemiyordu!
Zaten yapması, etmesi, bizlerden çok farklıydı. Cümlelerin sonundaki ek fiiller
gibi, yaptıklarında sadece bir “-dır” görünüyordu. Rahat durmadım. Dünyanın
bambaşka bir yerindeki insanların, Latinlerin kitaplarını okudum. Onlar, bu ek
fiile est demişlerdi. Almanlar ist, İngilizler ise is diyorlardı. Olma ile yapmayı
birleştiren yegâne kelimeydi bu. Yapmak için sadece “ol” demesi, hatta sadece
var olması yeten bir Zât’a işaret ediyordu. “Yunus durur benim adım
(Yunus’dur benim adım)” mısrasının sırrınca, O sadece durur, ama yine de
yapardı.
Bunu anladığım gün, o duranı yerinden kaldırmayı akıl ettim. Ve kaldırıp
baktığımda, O’ndan kalan izi gördüm. Ve büyük bir huşu içinde, bu iz ile (est,
ist veya) is denilenin aynı kelime olduğunu anladım!
39