Dilhâne Eylül eylül | Page 22

Benim Aradığım Sensin Yazı Tâhir Ceyhun Yıldız Tasavvufta bir söz vardır: “Aramakla bulunmaz lakin bulanlar hep arayanlardır” Bu ayki yazım “aramak” ve “bulmak” üzerine olacak… “Aramak” ve “bulmak” fiilinin nesnesi -yani kimi/neyi- ise mürşid aramak olacak… Evvelen neden bu konuyu seçtiğime değinmek isterim, her yazımda olduğu gibi… Bir ilahi var “Ağlarım Yana Yana”… İlahide geçen: “Kalbimdeki bu acı dinsin, Aradığım benim sensin” mısrasında gözümün önüne bir mürşid hüviyeti geldi… Öyle ya; o şahane “Aramakla bulunmaz lakin bulanlar hep arayanlardır” vecizesinde geçen “aramakla bulmanın mümkün olmadığı lakin bulanların da arayanlar olduğu” manasında, arananın mürşid olduğu kanısındayım. Neden, diye soracak olanlara şunu söylemek isterim: Evvel zaman içinde insanlar; köyler, kazalar, iller aşar; mürşid ararlarmış… Büyük Allah dostlarının birden farklı mürşidle karşılaştığı ama dillerinin yani gönüllerinin hanesinin bir mürşid-i kâmilde karar kıldığını biz kaynaklardan okuyoruz… Aslında aramak işin vesilesi, hakikatte Allah’ın indi ilahisinde muradıdır karar kıldıkları mürşidler… Bakınız; Akşemseddin Hazretleri Amasya’nın Kavak beldesinden, Engürü’ye varıp; mürşid deyu Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’ni aramış, bulmuş lakin hepimizce malum bir aralık beğenmemiş, sonra Haleb’e Zeynü’d-din Hafî (ks)’ye gitmeye karar kılmış. Haleb’e bir konak yani bir saat kala gördüğü düşte Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin, kendini, zincirle gerisin geri Engürü’ye çektiğini görünce “Ne yaptım ben!” deyu geri maksâdına ve hakikatine rücu etmiş… 22